Dünyayı deliler değiştirir
...
Aslında hayatta mutlu olan, istediklerini elde etmiş
olanın, mevcut düzen ve statükonun değişmesini istemesi imkansızdır. Çünkü ona
bu imkanları sunan mevcut statükodur. Eğer onlardan kaygı belirten ifadeler
çıkıyorsa bilin ki kast ettikleri sadece mevcut konumlarının sarsılma
endişesidir, yoksa yenilik yapma değildir.
Nice yenilik yapma, devrim yapma iddiasıyla yönetime
talip olup etkili makamlara gelenler, bir süre sonra yönetimin yılmaz
savunucusu olup, statükonun değişimine yönelik tüm talepleri ihanet ve yanlış
yolda olmak olarak yaftalayacaktır. Çünkü artık dün karşı çıktığı statükonun
sağladığı konum ve çarpıklıklar artık onun hizmetine girmiştir. Bu nedenle
dönüşüm ve değişim talebi ile iktidara talip olanların istenilen dönüşümü
yapmamalarının temel nedeni mevcut çarpıklıktan nemalanmalarıdır.
Devrim ve değişimi deliler yapar dedik...
Hatta hastalar yapar...
Mutsuzlar yapar...
Sadistler, şizofrenler ve her türlü sıradışı insanlar
değişimi yapar.
Çünkü onlar belki de sistemin hasta ettiği insanlardır.
Sistem, varlığını sürdürmek istiyorsa bu kitleleri
kontrol altına almalıdır.
Aslında sistem de tehlikenin nereden geleceğinin
farkındadır ve bu kitleyi kontrol altına almanın altyapısını hazırlamıştır.
Bunlar; mahkeme, yargı ve kolluk kuvvetleri,
hapishaneler, din adamları ve dini kurumlar, hastaneler, tımarhaneler,
psikologlar ve psikiyatriler, okullar…
…
Evet, sistem bu tür aykırı insanları, tehlikeli insanları
kontrol altına alarak varlığını sürdürmeye çalışır ama adaletsizlik ayyuka
çıktığında halk yığınlarının ekmeği kesildiğinde yenilmek mukadder olur.
Fakat sistem direnişini sürdürür. Halk yığınlarını
aldatıcı hazlar veya kavgaların içine sürükler. Mesela kadın konusu en çok
başvurdukları yöntemlerden birisidir. Kadını dışarı salar ve onlara geniş
yetkiler vererek insanlığı ifsat etmeye çalışır. Kadın, sistemin koruyucu
supapları olarak her zaman yedek kulübesinde beklemektedir. Çünkü delilerin
bile dikkatini kadınla dağıtabilirler. Anlık dağılmış dikkat, sisteme tahmin
edemeyeceği kadar uzun bir ömür vermiş olur.
…
Deliler sistemi değiştirir.
Örneğin tüm filozoflar biraz kaçıktır.
Savaş kahramanları aslında barış döneminde birer psikopat
ve sadisttirler (lütfen bunu kişiselleştirmeyelim ve genellemeyelim) ama
savaşta bu duygu bir kahramanlığa evrilir.
Din adamlarının birçoğu kibirli, cenneti kendileri
garantilemiş ve diğer insanları cehennemden kurtarmaya çalışan melekler olarak
görürler kendilerini
Askerler, zaten biz olmasak siz olmazsınız ve yok
olursunuz der ama bir savaş zamanında tüm yükü de o küçümsedikleri yığınlar
çeker, barış zamanında ise nimetleri onlar yaşar...
Fobileri, korkuları olanlar bilim adamı olurlar.
Takıntısı olanlar bir konuyu çözmeden bırakmayan
analistler, uzmanlar ve yetişmiş elemanlar olurlar.
Simetri hastaları ressam, mimar ve tasarımcı olurlar.
Şizofrenler aşık olurlar, şair olurlar, edebiyatçı
olurlar, sanatçı olurlar...
Paranoyaklar iyi iş adamı, girişimci ve hasapçı
olurlar...
Egoist ve benciller iyi siyasetçi, politikacı ve hatip
olurlar.
Bunları artırabiliriz.
Yani bugünün psikologların tedavi etmeye çalıştıkları tüm
hastalıklar aslında toplumu ileri taşıyan aykırı tiplerdir. Bunları tedavi
etmeye çalışmak, mevcut statükonun devamı için ön görülür.
İnsanlar hastadır, hasta olmalıdır. Sağlıklı olmak,
sorunsuz olmak, mutlu ve huzurlu olmak aslında hastalıktır. Çünkü çevremizde bu
kadar adaletsizlik, zulüm, savaş ve insan haklarına aykırılık varken
birilerinin mutlu, huzurlu ve sorunsuz olması onun kalpsiz, melekesiz ve
duygusuz olduğunu gösterir ki asıl tedavi edilmesi gereken nokta budur.
Tasavvuf ise insanda var olan bu fıtri aykırılıkları yok
etme değil, olumlu yöne kanalize etme harekatıdır. Zıddına inkılap etmedir. Onu
da başka bir yazıda anlatırız inşallah.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.