Sultan 2. Abdulhamid Han Filistin'de yahudilere arazi sattı mı? -2
...
Mistik bir Hristiyan şahsiyet olan Oliphant, yaptığı aktif çalışmalarla Filistin’e dönme hayali kuran Siyonist örgütleri desteklemiştir. Oliphant, Yahudi olmamasına rağmen aktif ve tutkulu bir Siyonist’tir. 1878 Osmanlı-Rus savaşının sonuçlarından istifade edilerek Yahudilerin Filistin’e yerleştirilebileceği düşüncesiyle bazı çalışmalar gerçekleştirdi (Tellioğlu, 2015: 52).
Bu konudaki en önemli faaliyeti, 1879 yılında Filistin’e yaptığı bir ziyaret sonrası Osmanlı hükümetinden Belka Sancağında Siyonist bir koloni kurulması talebidir.
Beyrut üzerinden bölgeye giden Oliphant, Beyrut-Şam arasında mekik dokuyarak bütün Filistin topraklarını gezdi. Bu esnada bölgenin dini, etnik, kültürel, coğrafi özellikler, doğal kaynaklar ve güzellikler; tarım, nüfus ve ticaret; Protestan ve Yahudi kolonileri dahil olmak üzere bölge hakkında ayrıntılı notlar tuttu. Bu notları daha sonra kitap olarak yayımladı (M. Oliphant ve W. Oliphant, 1891: 173; L. Oliphant, 1880). Siyonist yerleşimi için uygun olacağını düşündüğünden kitapta Belka sancağı hakkında ayrı bir bölüm kaleme almıştır.
Oliphant, yerli halk ile yerleşimciler arasındaki ilişkileri söz konusu ederken birçok sıkıntının yaşandığından bahsederek aslında yerli halkın kolonilerden rahatsız olduğunu da ifade etmiş olmaktadır (L. Oliphant, 1880: 322-323). Oliphant, 1879 yılında bölgede yaptığı çalışmaları tamamlayarak Beyrut üzerinden İstanbul geldi ve daha önce üzerinde çalışılmış metni bizzat kendisi Sultan II. Abdülhamid’e sundu (Tellioğlu, 2015: 59).
Söz konusu layihada neredeyse kuzey Filistin’in tamamını kapsayan Belka Sancağında Arz-ı Filistin’de İskân-ı Muhacirîn Osmanlı Kumpanyası adında bir Yahudi kolonisinin kurulması teklif edilmektedir.
Sultan konunun görüşülmesi için layihayı 9 Ekim 1879 tarihli bir irade ile Meclis-i Vükela’ya iletir (Kodaman ve İpek, 1993: 571).
Layihanın Osmanlı’daki algısına geçmeden önce bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Hem Oliphant hem de son dönemin bazı batılı araştırmacıları, Balka Sancağında Yahudi kolonisi kurulma talebinin dönemin Suriye valisi Mithat Paşa ve Sadrazam’ın desteği, hatta rehberliğinde yapıldığını ileri sürmekteler (L. Oliphant, 1880: 415-416, 461-463; Halpern ve Reinharz, 1998:52). O dönemin bölgedeki yöneticilerinin büyük bir kısmı menfaat karşılığı Siyonist yerleşimine göz yumdukları bilinen bir vakıadır. Dolayısıyla gerçeklik payı olmakla birlikte bu ifadenin amacının aynı zamanda Oliphant’ın yaptığı çalışmanın Siyonist hareketle olan bağını gizlemeye yönelik olduğunu akla getirmektedir. Aslında projenin arkasındaki gücü tahmin etmek zor olmasa gerek.
Çünkü projenin reddedilmesinden sonra Baron Edmond Rothschild, hızlı bir şekilde Filistin’den arazi alım faaliyetlerine girişir. Aynı şekilde Oliphant, İstanbul’a gelmeden önce Romanya’ya gidip Siyonist ileri gelenlerle toplantılar düzenler ve gerekli diplomatik destekleri sağlar. Nitekim Romanya’dan İstanbul’a hareket ettiğinde İngiltere Başbakanı Disraeli ile İngiltere ve Fransa dışişleri bakanlarının tavsiye mektuplarını cebinde taşımaktaydı (Bein ve Gelber, 2007: 404; Tellioğlu, 2015: 53). Bu da söz konusu şahsın Siyonist projeyle bağlantısını ortaya koymaktadır.
Yukarıda Oliphant’ın Sultana takdim ettiği layihanın Meclis-i Vükela’ya gönderildiği ifade edilmişti. Yapılan yazışmalarda layihanın nasıl anlaşıldığına dair çok net ifadeler yer almaktadır. Bu çerçevede öncelikle Osmanlı Devleti’nin, metni ve metnin içindeki talepleri nasıl algıladığına bakmakta fayda vardır. Metne göre Oliphant şu taleplerde bulunmuştur:
1. Avrupa’dan gelecek Yahudi göçmenler için bir koloni teşkil edilmesi,
2. Dört milyon üç yüz küsur bin dönüm toprak verilmesi (4300 kilometrekare)
3. Bu koloninin “Arz-ı Filistin’de İskân-ı Muhacirîn Osmanlı Kumpanyası” olarak isimlendirilmesi ve bu şekilde tanınması,
4. Kolonide kurulacak mahkemelerin gelenlerden teşekkül ettirilmesi,
5. Koloniyi yönetecek müdürlerin, muhasebecilerin ve mal müdürlerinin gelenlerden teşekkül ettirilmesi
6. Kolonideki asayişi sağlamak üzere gelenlerden askeri bir birliğin temin edilmesi,
7. Bölgede demiryolu inşaatına müsaade edilmesi,
8. Koloninin iç idaresi için bazı imtiyazların verilmesi,
9. Metinde talep edilen maddelerle ilgili bazı teferruatların da yer aldığı ifade edilmektedir (BOA, Y.A.RES, 5-58, 1; Osmanlı Belgelerinde Filistin, 2009: 231-233).
Berlin Konferansı esnasında Siyonistler tarafından Filistin’de İngiliz himayesinde bir Siyonist devletin kurulması için Osmanlı Devleti’ne bir memorandum verilmesi teklif edilir. Fakat bu teklif “delice fikir olduğu” düşüncesiyle Bismark tarafından reddedilir. Konferans sonunda imzalanan antlaşma Osmanlının toprak bütünlüğü ile ilgili belirsizlikler içermektedir. Çünkü bu antlaşmada Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü garanti altına alan herhangi bir madde yoktur. Dolayısıyla bu yönüyle önceki antlaşmaları hükmen geçersiz kılmıştır (Tellioğlu, 2015: 19).
İşte Oliphant, bu teklifleri yapma cesaretini 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşmasının bu yönünden alır. Konferansta istediğini elde edemeyen Siyonist yapılanma, söz konusu antlaşmayı fırsat bilerek Oliphant aracılığıyla girişimde bulunur. 1879 yılında geldiği İstanbul’da hazırlanan projeyi mayıs veya haziran ayında bizzat padişaha arz eder (Arslan, 2014: 70; Tellioğlu, 2015: 59). Layihanın sunuş tarihine bakıldığında Sultanın süreci bir müddet oyaladığı anlaşılmaktadır. Çünkü Padişah teslim aldıktan en az beş ay sonra, 9 Ekim 1879’da, bir irade-i seniyye ile Oliphant’ın layihasını tartışmaları için Sadrazam’ın başkanlık edeceği Dahiliye, Adliye ve Ticaret nazırlarından (bakan) oluşacak kurulda görüşülmesi için iletir. Fakat bu komisyonun nasıl bir görüş bildirdiğini bilmiyoruz. Çünkü elimizde bu kurulun yaptığı çalışmayla ilgili herhangi bir belge yoktur (Kodaman ve İpek, 1993: 571). Muhtemelen kuruldan herhangi bir sonuç çıkmamış olacak ki işlerin uzadığını gören Oliphant araya bazı paşaları sokarak işleri hızlandırarak olumlu bir netice elde etmek istiyordu.
Nitekim Oliphant bu lobi faaliyetleri sonucu Dreyse Paşa aracılığıyla padişaha ulaştı (Tellioğlu, 2015: 59). Bunun üzerine Padişah daha önce bizzat kendisine verilen ve Meclis-i Hass-ı Vükelâ’ya ilettiği layihanın ivedi bir şekilde değerlendirilip karara bağlanarak kendisine arz edilmesini emretti. Meclis-i Vükelâ padişahın emri üzere konuyu değerlendirip verdiği kararı bir sonraki gün, yani 9 Mayıs 1880 tarihindeki yazıyla Sultana bildirdi:
“Sûret-i ma’ruza hükümet içinde bir hükümet demek olarak politikaca ve idarece mehâzîr-i müstelzim olacağı cihetle zatenşâyan-ı kabul olmadığı gibi Belka Sancağı arazisi birtakım aşayir ve urbân cevelângâhı olduğundan oraların tanzim ve ıslah-ı idaresiyle kabil-i iskân bir hale getirilerek husul-i ma‘mûriyeti Devlet-i Aliyye’ce matlub ve müstelzim ise de bunun henüz zamanı hülûl etmemiş ve ahval-i mütenevvia-i mahalliye cihetiyle bu sûretle bir hey’et-i muhâcere kabul ve iskânında birçok mehâzîr ve müşkilât mevcud bulunmuş olduğundan iş bu esbâbın beyânıyla mumaileyhe cevab i‘tası müttehiden tezekkür ve tensib kılınmış ise de ol babda emr u fermân Hazret-i Veliyyül-emr efendimizindir.” (BOA, Y.A.RES, 5-58, 1;
Metinde layiha ile ilgili üç noktaya atıf vardır:
1. Söz konusu layihaya olur verildiğinde kurulacak kumanyanın devlet içinde devlet vasfında olacağı,
2. Siyaset ve idare bakımından problemli olacağı
3. Arap aşiretlerle Yahudi koloniler arasında düşmanlığın doğacağı ve engellenemeyecek olayların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir.
Anlaşıldığı üzere Osmanlı yöneticileri, Siyonistlerin amaçlarından haberdar oldukları gibi bu anlamda verilecek tavizlerin gelecekte nelere yol açacağını da biliyorlardı. Bu düşüncelerle teklifin kabulünün mümkün olmadığı padişahın oluruna arz edilir. Aslında Sultan II. Abdülhamid, devlete ait boş arazilere muhacirlerin yerleştirilmesine karşı değildi. Onun itirazı Yahudi göçmenlerin Filistin topraklarına yerleştirilmesineydi. Çünkü ona göre bu planın uygulanması uzun vadede Filistin topraklarında bağımsız bir Yahudi devletin kurulması tehlikesini ortaya çıkaracaktı (Kodaman ve İpek, 1993: 571).
Padişah kendisine ulaşan Meclis-i Vükelâ’nın görüşlerini 16 Mayıs 1880’de bir İrâde-i Seniyye ile emir haline getirerek teklifin reddedildiğini tescil eder (Demirbaş, 2015:49; BOA, 66-3114). Aynı gün bu kararın Mösyö Oliphant’a bildirilmesi ile ilgili ikinci bir İrade-i Seniyye yazılır (BOA. Y.PRK.BŞK.3-7/1; Demirbaş, 2015:51). Bundan hemen sonra da Padişah, Oliphant’ı yemeğe davet eder ve verilen karar kendisine bildirilir (Arslan, 2014: 70; Tellioğlu, 2015: 70-71). Böylece Osmanlı Devleti mukaddes belde konusundaki hassasiyetini ortaya koyar ve II. Abdülhamid tahtta kaldığı sürece bu anlamda birçok önlem alır. Fakat
Siyonist hareket bu ret cevabı karşısında pes etmeyecektir. Tarihi süreç içerisinde görüldüğü gibi hem bizzat Sultana hem de çeşitli yolarla bölgedeki vali ve kaymakamlara çeşitli tekliflerle geleceklerdir. İstediklerini elde edemeyince de Sultanı tahtından etmek için her türlü oyunun içine gireceklerdir. Siyonistlerin planlarına karşı yeterli bir savunma mekanizması geliştiremeyen Osmanlı, Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden birkaç yıl sonra dağılacak, böylece İngiltere’nin mandasına giren Filistin’de Siyonist bir devletin temelleri atılacaktır. (Ziya Polat, Journal of Islamic Jerusalem Studies, 2017, 17(1): 1-20)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.