Kainat; ilahi programa tabidir

...

Tüm varlıklar, yaratıldıkları günden beri, ilahi bir program dâhilinde varlıklarını devam ettiriyorlar. Toprak; kendisine düşen ya da ekilen tohum ve çekirdekleri, bağrında besleyip filizlendirmeye devam ediyor. Kendisine defnedilen sayısız canlıların cenaze ve leşlerini, çürütüp toprağa dönüştürüyor. Günübirlik bağrına düşen milyonlarca ton ağırlıktaki çöp ve atıkları da çürütüp toprağa dönüştürüyor ve geri dönüşüm sistemiyle yeniden insanlığın hizmetine sunuyor. Ve daha neler…

Sular; toprağın içlerine nüfuz ederek bitkileri yeşertmeye, canlıları suvarmaya, grostonluk gemileri sırtında taşımaya devam ediyor. Yerin üstünde, akarsu ve nehirler, deniz ve okyanuslar olarak hizmete devam ediyor. Yerin altında da nice kaynakları beslemeye devam ediyor. Tuzlusuyla, tatlısıyla, sodalısıyla, kükürtlüsü ve daha başka onlarla elementlisiyle yine ilahi programın, kesintisiz işleyişine hizmet etmektedir. Ve daha neler…

Hava; tüm canlılara oksijen olmaya, bitkilere karbondioksit olmaya devam ediyor. Polenleri savurarak bitkilerin döllenmesine, mikro dalgaları taşıyarak seslerin taşınmasına; insanların vs. canlıların bu seslerle anlaşmasına hizmet ediyor. Tabi bu mikro dalgalar aynı zamanda milyonlarca kanalların; sesli ve görüntülü yayınlarını taşımaya da devam ediyor. Böylece dünyanın bir ucunu diğer ucuna bağlıyor ve her tür haberleşmeyi sağlıyor.

Tüm hayvanlar; değişik şekillerde eşrefi mahlûkat olan insana hizmet etmeye devam ediyor. Tonluk filler, at ve beygirler, 5 yaşındaki bir çocuk da olsa, insanın komutuyla yürüyor ve duruyorlar. İnsanın kendisini ve yüklerini tam bir itaat ve teslimiyet içinde taşımaya devam ediyorlar. Bir koyun, eti, sütü, yünü, derisi, kemikleri ve derken, gübresiyle bile insana hizmet ediyor. Aynı durum, memeli ve kanatlı bütün kara hayvanları ve deniz canlıları için de aynen geçerlidir.

Tüm kanatlılar; yaratıldığı günden beri, yumurtlamaya, kurka yatmaya ve civciv çıkarmaya devam ediyorlar. Sinekten deve kuşuna varıncaya kadar hepsi bu şekilde nesillerini devam ettirmek üzere programlanmıştır. Aynı şekilde tüm memeli hayvanlar da çiftleşmeye, kuzulamaya ve yavrulamaya devam ediyorlar. Bu hayvanlar fıtrat dışı, eşcinselliğe falan yönelmiyorlar. Bir erkek ve bir dişi olarak çiftleşiyorlar. Aksi halde nesillerini devam ettiremezler.

Ayrıca bu hayvanların her biri civcivlerini, yavrularını düşmandan veya herhangi bir tehlikeden korumak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Yavruları için kendi hayatlarını çok rahat bir şekilde tehlikeye atabiliyorlar. Öyle ki, gereğinde bir tavuk, bir kuş, bir yılanla, hatta bir kurtla veya herhangi yırtıcı bir hayvanla savaşarak civcivlerini koruyor.

Ya insan?

İnsan ki, “eşrefi mahlukat” diye vasfedilmiş, yer yüzünde Allah'ın (cc) halifesi kılınmıştır. İnsanın değerini anlatan birçok nastan birkaçı şöyledir. “İncire, zeytine, Sina dağına, ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin, 95/1-4)

“Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara, 2/34)

“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (Nisa, 17/70)

Görüldüğü gibi bu ayette Allah Teala, insanoğluna lütuf ve ikramının bir özetini vermekte ve onun alemdeki özel yerine işaret etmektedir. Müfessirlere göre insanın şan ve şerefi ve diğer varlıklardan üstünlüğü; Allah’ın ona verdiği beden güzelliği, el, göz, kulak gibi organlarını daha becerikli bir şekilde kullanması, okuyup yazması, başka birtakım varlıkları kendi hizmetinde kullanması, aletler ve cihazlaricat etmesi, olaylar arasındaki sebep-sonuç alakasını görmesi ve bu sayede geleceğe yönelik programlar ve hazırlıklar yapması, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin kavramlarına sahip olması; kısaca, maddi ve bedeni, ahlaki ve ruhi meziyetleri haiz olmasıdır.

Şimdi, özel olarak yaratılmış olan, ve her açıdan tüm canlılardan daha üstün olan insanın, yaratana kullukta da en önde ve en üstte olması gerekmez mi? Allah'ın (cc) emirlerine uymakta diğer varlıklardan çok daha dikkatli ve hassas olması gerekmez mi? Tabi ki evet… Ancak gel gör ki, insan LGBTİQ+ sapıklığına yöneldiği an, tüm değerini ayaklar altına almış ve hayvanlardan daha aşağı dereceye düşmüş olur. Bu sapıklıklar “ibahiye” yani sınırsız ahlaksızlık olduğu gibi günah ve isyanda sınır tanımamaktır. Yaratılış gayesi olan kulluğu terk etmektir. Neslini devam ettirme programını da sonlandırmaktır. Ve derken şu ayete muhatap olmaktır. “Yemin olsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır; ama gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır; ama hakkı görmezler. Kulakları vardır; ama hakkı duymazlar. İşte bunlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve aşağılıktırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf, 7/179) Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... 

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum