Ümitsizlik, tükenmeye götürüyor
...
Tükenmişlik sendromu; son yıllarda çok fazla konuşuluyor.
Küresel bir yaygınlaşma var. 30 sene önce az konuşulurdu ama artık çocuklarda
bile görüyoruz. ‘Neden arttı?, tükenmişlik sendromu dediğimiz zaman ne
anlayacağız?’ İyi değerlendirmek gerekiyor. Her enerji kaybına hemen
tükenmişlik sendromu dememek gerekiyor. Tükenmişlik sendromu 80’li yıllarda
tanımlanmış. Tanımlanırken de kişinin mesleki yetersizliğiyle ilgili mesleki
bir tehlike olarak tanımlanmış. Yani mesleki yetersizliğiyle ilgili mesleki
performans gösterememe, başarısız olma, yıpranma, enerjinin kaybolması, verimli
bir şekilde iş yapamama gibi nedenlerle kişi iş kaynaklarını tükettiği zaman
durum bellidir.
Kişinin iş kaynaklarını tükettiği durumda diğer depresyon belirtilerinden de bahsedilebilir. Bir şeyden zevk alamama, durgunluk, neşesizlik ya da öfkelilik, sinirlilik gibi aşamalarına göre belirtiler ortaya çıkıyor. Tükenmişlik sendromu örgütsel olursa yani kurumda olursa hatalar yaptırır. İş yerinde olursa kaliteyi ve verimliliği düşürür. Toplumda olursa bu büyük bir dönüşüm işaretidir. Yaygınlaşırsa sosyolojik tepkileri verme biçimi haline de gelebilir. Tükenmişlik sendromu bir şirkette insanlar arasında yaygınsa orada kök neden analizi yapıp nedenini bulmak ve çözümler üretmek gerekiyor. Bu yöneticiler için de bireyler için de geçerli.
Tükenmişlik sendromu, genellikle duygusal anlamda ‘Ben bu işi yapamam, beceremem’ düşüncesi ve söylemi ile başlar. Her şey kişinin gözünde büyür. İşe giderken sanki ayakları ters ters gidiyordur. Önce duygusal olarak başlar sonra enerji kaybı şeklinde fiziksel boyuta ulaşır. Daha sonra da zihinsel olur. Beynin anlama ve algılama süreci yavaş çalışıyor gibi algılanır. Kişi kontrol edemeyeceği stres yaşarsa alışılmışın dışında davranıyor. Kontrol edilebilen stres ayakta tutuyor, geliştiriyor ve böylece kişi onu tehlike olarak görmüyor.
…
Tehlike olarak görünen streste ilk olarak alarm durumu gerçekleşir. Alarmda beyin savaş ve kaç tepkisi verir. Beyin savaş tepkisi veriyorsa enerjiyi artıran bütün kan şekerini vücuttaki yağ depolarını kana pompalar. Kan şekeri yükselir. Veya sadece kaç der düşer bayılır. Vücut fiziksel olarak böyle tepki veriyor. Bu da literatürde ‘Sempatik Aktivasyon’ diye geçiyor. Beyin, otonom sinir sisteminin sempatikleri kısmını devreye sokar. Yedek enerji depolarını birkaç saatliğine pompalar. Ancak bu uzun sürerse kaynaklar tükendiği için bir müddet sonra tepki vermemeye başlar. Duyarsızlık başlar. Ama parasempatik sinir sistemini devreye soktuğunda ‘Rahatla, tehlike geçti, kontrol edilebilir bu durumdasın. Bunun üstesinden gelinir’ şeklinde kişide ümit duygusu yüksekse direnme artar. Stres alarmı olur. Tükenme olmaz. Tükenme olması için kişinin ümit duygusunu kaybetmesi gerekiyor. Çalıştığı kurumdan beklentilerinin karşılanmayacağı ve orada adaletli davranılmayacağı ile ilgili ümidini kesmesi gibi güven zayıflatan duygular varsa tükenme ortaya çıkar.
Genellikle alarm ve direniş oluşur. Kişi direnişi aşarsa o aşılan alarmdan da güçlenerek çıkar. Hatta stres etkenlerinin faydası da oluyor. Biz bunlara geliştiren stres diyoruz. Kişiyi daha çok geliştirerek güçlendiriyor. Fakat tükenmeye dönüştüğü an yıkıcı stres ortaya çıkıyor. Tükenmeye dönüşmemesi için kişinin ümitsizliğe düşmemesi gerekiyor. Tükenmelerde örtülü bir tepki vardır. Tükenme yok gözükür ama duyarsızlaşma vardır. Umursamaz, kinayeli tavırlar, isteksizlik, işi önemsememe oluşur. Kurum zeki ve tembel insanlar topluluğu haline gelir. Tembellik derken aslında tükenmişlik sendromunun direnme aşamasındaki umursamazlık ve duyarsızlaşmadan bahsediyoruz. Tükenmişlik sendromu o anda artık iş verimini düşürmüştür. Böyle bir durumda akıllı yönetici bunu hemen fark eder ve sebebini bulup yeni motivasyon teknikleri geliştirebilir.
…
Kişiler de bireysel olarak kolay çözüm üretebilir. Örneğin bir bardak suyu 5-10 dakika elimizde tutarsak hiç fark etmeyiz. Fakat üzerinden yarım saat, bir saat geçtiğinde kolumuz ağrımaya başlar. Uzun sürdüğü zaman bardağı tutamaz hale geliriz. Yorulduğu zaman kişi diğer elinden yardım ister. Zihinsel streslerde de bu şekil bir yaklaşım gerçekleşiyor. Bir konuda aşırı yüklenme yaşadığı zaman kişi beyninin başka alanından düşünür, dikkat ve ilgi odağını değiştirir. Bunu yaptığı zaman kişi beyninin yorgun olan kısmını hemen toparlamış oluyor. Duygusal olarak tutarlı, nerede nasıl davranacağını, nerede sinirleneceğini, nerede sinirlenmeyeceğini bilen kişilerde tükenmişlik daha zor ve geç oluyor. Tabii bunun olması için kişinin küçük yaştan itibaren stres yönetimini öğrenmesi gerekiyor. Bu kişiler duygusal stabil kişilerdir ve tükenmişliğe karşı dayanabilirler.
Stresi yok etmek değil yönetmek mümkün. Stres yönetilir ve enerjiye dönüştürülür. Bisiklet kullanmak gibi kişiyi hedefine götürür. Ama aşırı yüklendiğin zaman takla atar. Genellikle kişinin beklenti seviyesi yüksek ve kurumun da kişiden beklenti seviyesi yüksekse daha çok oluyor. Aile yapısı ve sosyal destek zayıfsa yine daha çok oluyor. Sadece Türkiye’de değil dünyada da yeni kuşak konformist bir kuşak. Eski kuşaklar yokluk içinde olgunlaşıyorlardı. Strese küçük yaşta maruz kalıyorlardı ve o strese rağmen yokluk içinde hayatta kalmayı başarabiliyorlardı. Şimdiki kuşaklar varlık içinde olgunlaşıyorlar. Bu daha zor. Hep rahata, konfora alışmış bir kimse rahatlığı kaybolduğu zaman sanki hak ettiği bir şey elinden alınıyor gibi hissediyor. Böyle durumda kabullenemiyor. Duyarsızlaşma ve negatif davranışlar daha çok ortaya çıkıyor.
…
Dışa dönük olmak tükenmişlik sendromunu azaltır. Uyumsuz kişilerde daha çok tükenmişlik sendromu oluyor. Kapı eşiğiyle kavga eden insanlar var. Bir de kişi açık ve şeffaf değilse yaptığı işleri hile ile yapıyorsa, gittiği yerde güven alanı oluşturamıyorsa, iş yerinde kendini güvende hissetmiyorsa, devamlı kendisine çelme takılacağını düşünüyorsa orada da tükenmişlik çok oluyor. Korku duygusu hakim oluyor. Korkunun arttığı yerde güven azalıyor. Güvenin azaldığı yerde kaygı yükseliyor. Sonuç olarak da huzur kaçıyor.
Dürüstlük, şeffaf ilişki ve güvenin olduğu ortamda işyerindeki verimlilik de artar. Güvende hissetmesi kişinin motivasyonunu artırıyor. İş kaynakları daha çok kullanılıyor. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde ısrarla açık, şeffaf ilişkinin ve ifade özgürlüğü üzerinde durulması, korku değil de özgüven üzerinde durulması tesadüfi değil. Korku ve baskı kültürlerinde pasif bir tükenmişlik vardır. Tembellik şeklinde yaşanır. Yüksek güven hissinin olduğu topluluklarda aykırı konuşma dışlanmaz. İnsanlar haksızlığa uğramayacağı ile ilgili daha çok güvende hissederler. Böyle toplumlarda çözüm üretmek daha kolay oluyor.” dedi.
Günümüzde tükenmişliğin artma sebeplerden birisi de insanların devamlı göz önünde olmaları. İnsanlar göz önünde oldukları için toplumda idealleri ve beklentileri yüksek oluyor. Konformist olma eğilimleri de fazla. Bir toplumda parmakla gösterilen olmak, hata yapmamak için devamlı tetikte olmayı gerektiriyor. Bu duygu tehlike oluşturduğu için insan kendini rahatlatamıyor. Sokağa çıkıp rahat dolaşamıyorlar. Ufak bir eleştiriye karşı birdenbire tükenmiş hissediyorlar. Göz önünde bulunan, parmakla gösterilen kişi olduğu zaman o bireyin eleştiriye dayanıklılığının da olması gerekiyor. Yorgunluk, enerjisizlik, uykusuzluk gerçekten zor bir şey. İlginçtir ki mizah, tükenmişlik sendromuna karşı çok iyi bir stratejidir. Mizah dayanıklılığı artırıyor diyebiliriz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.