Elleri kırılasıca! -1

...


Tarık isminde bir Arap tüccar şunları anlatır: “Zülmecaz çarşısındaydım. ‘Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah, deyin ki felaha eresiniz.’ diyen biriyle karşılaştım. Başka bir adam da: ‘Ey insanlar, bu adama tabi olmayın; o çok yalancıdır.’ diyerek onu taşlıyor, ayaklarını kan içinde bırakıyordu. Taşlanan adamı göstererek: ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘Abdulmuttalib oğullarından Muhammed.’ cevabını verdiler. ‘O’na taş atan kim?’ diye sorduğumda: ‘Amcası Ebû Leheb.” dediler.[1]

Ebû Leheb: “Muhammed, mahiyetini bilmediğimiz bir takım şeyleri bize vaat ediyor. Onların ölümden sonra vuku bulacağını zannediyor. Bu dünyada benim elime ne koymuş?” der, ellerini üfler ve devam ederdi: “Tebben lekümâ/Yuh olsun sizlere! Ben onun sözlerinden ve vaatlerinden bir şey görmüyorum.”[2]

Bu nasıl amcalık!

Ne zaman Hz. Peygamber’in yanına bir heyet gelecek olsa Ebû Leheb onların yanına gider; onlar Rasûlullah (s.a.s) hakkında Ebû Leheb’in kendilerine bilgi vermesini istediklerinde: “O çok ya­lancı bir sihirbaz.” derdi. Bunun üzerine onlar da Peygamber’in yanına gitmez ve onunla karşılaşmak istemezlerdi. Ebû Leheb’in aynı şekilde kandırmaya çalıştığı bir heyet: Hayır, onu görüp de sözlerini dinlemedik­çe geri dönmeyeceğiz, dediler. Bu sefer Ebû Leheb onlara şöyle dedi: “Bu benim yeğenimdir. Biz hâlâ onu tedavi edip duruyoruz. O helak olsun, yok olsun!” Bu durum Rasûlullah (s.a.s)’a haber verilince çokça üzüldü.

“Yakın akrabanı uyar.” (Şuara 26/214) ayeti nazil olduğunda akrabalarını İslam’a davet için toplayan Efendimize Ebû Leheb, yerden bir taş alarak fırlattı ve “Tebben lek! Yuh sana! Bizi bunun için mi buraya topladın?” dedi ve onları dağıttı.[3]  Elleri kırılasıca Ebû Leheb, Peygamberimizin davasını anlatmasına engel olduğunu zannetti.

Rasûlullah’ın Kasım’dan sonra oğlu Abdullah da vefat edince yeğenine teselli vereceğine Kureyş reislerinin yanına gidip onlara Muhammed’in (s.a.s) köksüz kaldığını müjdeleyerek(!) bayram etti.

Bu düşmanlık, Hz. Peygamber’in risaletiyle başlamıştı. Öncesinde iki oğluna Rasûlullah’ın kızları Ümmü Gülsüm ve Rukiyye’yi gelin alacak kadar iyiydi araları. Efendimiz peygamberliğini ilan ettiğinde ise oğullarını eşlerinden ayırdı.

Cehennemin baş konuğu

“Kahrolsun Ebû Leheb’in iki eli ve kahrolsun kendisi!” (Tebbet 111/1)

Ebû Leheb lakabıyla anılan Abduluzza; Hz. Peygamber’in, ana ayrı, baba bir amcasıdır. “Alev babası” manasına gelen Ebû Leheb künyesi, ona başlangıçta yüzünün parlaklığı veya canlılığı sebebiyle övgü manası düşünülerek verilmişti. Ancak bu vasıf “cehennemin babası” unvanına dönüştürülerek darb-ı mesel olarak kullanılmıştır. Burada söz konusu nüktenin kastedildiğine özellikle “O alevli bir ateş girecektir.” ayetiyle işaret edilmiştir.[4] Yani o adamın methettiğiniz övünç kaynağı olan hususiyeti, onun başına bela olmuştur. Öyleyse ebedi âlemde sizi ateşe taşıyacak durumları öncelemeyin.

Abdduluzza öldü ama Ebû Leheblik hâlâ yaşıyor

Kur’an-ı Kerim, kıssaları anlatırken genellikle isim, tarih ve yer belirtmez. İsim yerine sıfat zikreder ki kıssadaki mesajı evrensele taşıyabilelim. Zira insanlar ölür ama yaptıkları işleri devam ettirenler her çağda olacaktır. Sure Ebû Lehebliği tanıtır ve uyanık olmamız için bize yol gösterir. Allah onun rezilliğini ifşa ederek, bize de müstekbirlere karşı tepkisiz kalmamak gerektiğini salık verir. 

Birinci “tebb” fiilinin, iki eline; ikinci “tebb”in ise “yeda” (iki el) kelimesi müennes ancak bu fiil müzekker oluğu için “iki el”e değil de kendisine izafe edilmesi mümkündür. İki eli; ekonomik gücü, sosyal nüfuzu, başkaları üzerindeki etkisi. Kendisi; temsil ettiği düzen, onu besleyen tüm kaynaklar. Hepsi kahrolsun! Çünkü o bu gücünü kullanarak Peygamber (s.a.s)’i engellemeye çalışmıştı. Bu helakten dünyada kurtulamadığı gibi ahirette de kurtulamayacaktır. Tüm kazanç kapıları üstüne kapansın, elinde avucunda ne varsa yitirsin! Muradına eremeyip perişan olsun!

Bütün değerleri hiçe sayan insan tipi

O dönemde, babası ölmüş olan kişiye amcasının kendi öz çocuğu gibi bakması icap ederdi. Ebû Leheb ise -bırakın sahip çıkmayı- geleneği bile hiçe sayarak Peygamberimizin düşmanlarıyla sıkı bir iş birliği içine girmiş; boykot yıllarında yiyecek almak için kendi kabilesi olan Haşimoğulları, Mekke’ye gelen ticarî kafilelere yaklaştıklarında Ebû Leheb kafiledekilere şöyle diyecek kadar haysiyetsizleşmişti: “Bunlardan çok yüksek fiyat talep edin ki o malı alamasınlar. Zararınızı ben karşılarım.” Başta Ebû Cehil olmak üzere, İslam düşmanları, Peygamberimizin iman etmeyen akrabalarının boykot yıllarında Rasûl’ü korumalarını değil de Ebû Leheb’in tavrını hayretle karşılamıştır.

Birçok İslam düşmanı olmasına rağmen niçin Ebû Leheb zikredilmiş?

Düşmanlığında bu kadar ileri gitmiş olmasının yanı sıra Peygamberimize olan yakınlığı sebebiyle onun İslam davetine verdiği zarar, diğer müşriklerden çok daha fazla olmuştur. O’nun öfkesinin temelinde Ebû Süfyan ve Ebû Cehil gibi ne liderliği kaybetme korkusu ne de kabile taassubu vardı. Dünyevî menfaatini önceleyen; mevcut statüsünü korumak için hiçbir kural tanımayan; dini, geleneği tereddüt etmeden tepen bu anlayışı Kur’an da lanetlemiştir.

Efendimizin amcasının zikredilmesiyle uzlaşmaya dair ümit de kesilmiştir. Pazarlık yok, uzlaşma yok! Onların kurtuluşu için elinizden geleni yaptıktan sonra şirinlik yapmayı bırakın, ipleri koparın artık. (Devam edeceğiz)

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum