Hayatın farzı on iki… -2

...

Tekbir: Ya Rabbi! Çobanı da Azalarını da Islah Eyle.

“O’nun rızası” için yaşamak istiyorsan, önce O’nun büyüklüğünü ilan et, hayatının her alanında. Kıyamdan rükûya, rükûdan secdeye… Bu hakikati sık sık zikret. Her başlangıç ve sonda… Hayatındaki her yol ayrımında, her köşe başında… Hiçbir şeyi O’ndan daha büyük kabul etme. Elinin tersiyle it. Sadece O’nun huzurunda el pençe divan dur. Hz. Musa gibi, Rabbinin huzurunda, kutsal vadidesin. Çıkar ayakkabılarını:

 “Emrine amadeyim. Ne dersen kabulüm. Sağa sola kaymaz gözlerim, ardıma da hiç bakmaz. Azalarımın çobanı olan kalbimde yalnız sen. Ya Rabbi! Çobanı da azalarını da ıslah eyle. ”

Kıyam: Zulme, Şirke, Sömürüye Karşı

Kur’an-ı Kerim’de namaz, daha çok “ikâme etmek” fiiliyle kullanılır: Namazı diri tutmak, aslında kendimizi hayat sahibi kılmaktır. Onun bizi diriltmesi, doğrultması, onurlandırması, hayatımızı ikâme etmesi bizi beşerlikten çıkarıp insan etmesidir.

Din, sadece kalp temizliğinden ibaret değildir. Hz. Şuayb gibi hayatın değişsin namazla. Düşmanın bile fark etsin bunu. Çünkü tüm dünyaya karşı en etkili tebliğ aracındır o:  “Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor?” (Hud 11/87)

Namazının, Rabbimiz katında makbul olup olmadığına bakabilirsin: “(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 29/45)

Namaz bizi alıkoymuyorsa fahşâ ve münkerden… Nasibimize düşen sadece yorgunluk…

Kıyam, kelime-i şehadetin ilk bölümü “lâ ilâhe”yi temsil eder. O şirke, zulme ve sömürüye başkaldırıdır.

Kıraat: O’nunla Hasbihâl

“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa 4/43)

Namaz, sarhoşa ne söylediğini bilmediği için yasaklanmış. Kıraatte aslolan hançereden aşağıya yani kalbe olan tesiridir. Kalbe tesir etmiyorsa okunanlar, sarhoşluk hâlinin illeti, bu durum için de geçerli olacaktır.

Kıraat et. Hayatı, Kitab’ı, kendimizi, karşımızdakini, kurulu düzenleri, planları oku…  Bilinçli ol! Uyanık ol!

O’nun huzurundasın. O’nunla sohbet için bir fırsat daha yakaladın. İyi değerlendir. Hayatının her alanında olduğu gibi kıraatte de orta yollu ol: “Namazında pek bağırma. Pek de gizleme. Bu ikisinin arasında bir yol tut.” (İsra 17/110)

Hayatının merkezine Kur’an’ı, Fatiha’yı al. Tane tane oku.(Furkan 25/32) Takip ettiğin ayak izleri o olsun.

Rükû: Hırsız Olmaktan Allah’a Sığınırım

Sadece Allah’ın huzurunda rükûya varır müminler. Aziz olana rükû etmekle izzet bulur; tüm esaret zincirlerini kırarak özgürlüğe kanat çırparlar. Rükû daha çok siyasî itaattir. Allah’a rağmen, hiçbir güce itaat etmeyeceğine dair verilen sözdür. Kul her rükûda bu sözü hatırlayarak imanını diri tutar. Böylece diğer insanlara tebliğde bulunur ve tağuta başkaldırır. Cemaatle sonuç alınacağı için olmalı ki Rabbimiz: “Rükû edenlerle birlikte rükû edin!” (Bakara 2/43) buyurur. Gücü elinde bulunduran tağutlar da tesiri sebebiyle namaz kılana tahammül gösteremezler: “Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu?” (Alak 96/9-10)

Dengeleri değiştiren bu hassas rüknü eda ederken titiz olmak gerekmez mi? Allah Rasûlü: “Hırsızlığın en kötüsü, namazını çalmaktır.” buyurur. Bunun üzerine: “Ya Resûlallah, kişi namazını nasıl çalar?” diye sorarlar. Şu cevabı verir: “Rükûsunu ve secdelerini tam yapmayarak (hakkını vermeyerek).” (Muvatta, Kasru’s-Salât, 72.)

Sücûd: Aslına Dön!

Secdeye… Aslına… Topraktan geldin ve dönüşün ona. Acziyetini iliklerine kadar hisset. O’nun yüceliğini özümseyerek: “’Sübhâne rabbiye’l-a’lâ” de. Bir, üç, beş, yedi… Tutma kendini. Ne kadar söyleyebilirsen… Tekebbür etme şeytan gibi. Âdem ol. Tevbe et. Secde et, yakınlaş ( 96/19 ) ve adam ol!

Her şey O’nu tesbih ve O’na secde ediyor. Sen de katıl bu evrensel koroya. Sesin tek başına cılız kalmasın.

Onlar ki âdeta hep secde halindeler; kişilikleri, kimlikleri, karakterleri secde olmuş. Bu nur yüzlerine sirayet etmiş: “Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.” (Fetih 48/29)      

Şeytanın seni kandırmasına fırsat verme. Bir defa değil iki defa secde et. Biri topraktan geldiğini, diğeri toprağa gideceğini hatırlatsın.

Kâde-i Âhire: Elveda Dünya!

Edeple diz çök. Tahiyyatla miraca çık, Allah ile Peygamber’in sohbetlerine ‘Kelime-i Şehadet’ getirerek sen de iştirak et. Bütün güzelliklerin Allah’a has olduğunu zikret. Rasûl’e selam gönder. Takipçisi olduğunu yinele. Anne-baban ve tüm müminler için dua et.

Yolun sonuna yaklaşıyorsun. Birazdan sona erecek serüvenin. Hayatının da böyle sonu gelecek. Son nefeste imanlı olabilmek için yardım iste. Çünkü elinin öne sürdüğünü göreceksin ötelerde: cennet meyvesi veya acı azab olarak.

Bir sonraki vakte kadar ayrı kalmanın hüznüyle selam ver… Namazdan ayrılmak için üşengeç bir hâl içinde bulun, münafıkların aksine: “Onlar (münafıklar) namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.” (Nisa 4/142) 

Namaz kıldıkça bedenin ve ruhun selamet bulacak, göreceksin. Bu güzelliği yakınlarınla özellikle de ailenle paylaş. Onların mahrum kalmalarına, ateşin yakıtı olmalarına seyirci kalma: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.” (Taha 20/132)

Sonraki vaktin ezanını bekleme. Dur Rabbinin huzurunda: kuşluk, ebvabin, duha, teheccüd, şükür, tehiyyetü’l-mescid… Namaz kılmak için fırsat kolla. Güneş ve ay mı tutuldu, gece mi oldu, bir şeye mi sevindin, korktun mu… Hemen! Hemen!

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum