Yavuz'a yeni bir isim gerek: “EBABİL” -2
...
1512’den sonra Portekizlilerin Mekke-Medine topraklarına
planladıkları taarruzlar Kansu Gavri'den çok Yavuz'un gündemindeydi artık.
Selman Reis gizlide Yavuz'la açıkta Kansu Gavri ile irtibat halinde idi ama
hala bir filosu yoktu. Bu yüzden 1513’te Kızıldeniz'in girişindeki Kamaran
Adası'nı Portekizlilerin almasına engel olamadı. Ancak Selman Reis yine de
elindeki bir kaç küçük gemi ve Anadolu'nun bağrından kopup, sadece ve sadece
“Beytullah”ı korumak gayesi ile buralara gelmiş olan gazi leventler ile Aden'i
almalarına engel oldu. Yani Portekizliler Kızıldeniz'e girmeyi, Kâbe’yi tehdit
etmeyi başaramadılar. Bu çarpışmalarda kim bilir kaç ana kuzusu şehit olmuştu.
İsimlerini tek tek bilmeyi ve her birine tek tek isimleri ile Fatihalar,
hatimler göndermeyi dilerdim ama tarih bu gerçek cengâverlerin, bu gerçek
mücahitlerin isimlerini kaydetmedi. Allah'ın ilminde mahfuz bu erlere ve onları
doğuran, yetiştiren sonrada geri dönmeyeceklerini bile bile ciğerparelerini
Kâbe’ye İsmail yapan o analara binlerce kez selam olsun. Mekânları cennet.
Kabirleri pür-nur bize de Firdevs'te komşu olsunlar. Ben onların, yeryüzünde
çok ama çok az kula nasib olacak olan bu Ebabil memurlarının, giderken de
ölürken de katmer katmer bir neşe içinde olduklarına eminim. Bu şeref ve
fazilet onlara her iki cihanda da yeter…
…
Onlara gıpta eden Mısır halkı Anadolu'dan (Rûmili'nden)
gelen bu yağız delikanlılara “Rumlu” dediler, Anadolulu anlamına.
Kalanlar geri dönmedi. Çünkü 19 parçalık filo 1515‘te
tamamlandı. Kalan 1300 “Rumlu” denizcinin yanına 1700’de kardeş bulundu o
topraklardan. Dikkat buyurulsun bu delikanlılar öyle sıradan, vasıfsız asker
değildiler. Usta deniz levendi veya özel yetiştirilmiş Türk Yeniçerileriydi.
Takdir edersiniz ki dünyanın sıcak savaş ortamındaki bir yere “er” göndermek
kolay bir şey değildir. Uzun yıllar yetiştirdiğimiz en kaliteli savaş
elamanlarımızı yolladık yani. Hiç bir dünyevi çıkarımız da yoktu.
Ancak tarihler 1514’ü gösterdiğinde Memlüklerle aramız
açıldı. Kendilerini İslam dünyasının lideri olarak gören bu devlet biz olmadan
kendi topraklarını koruyamazken, yetmezmiş gibi, mülhid Şah İsmail'le birlik
olarak Çaldıran Seferi'nde Osmanlı'nın ihtiyat kuvvetlerini arkadan vurdu. Oysa
biz onlarla savaş halinde değildik bile. Bu yüzden Zembilli Ali Cemali
Efendi'ye fetva soruldu. O da “Puta tapanlara (yani Safeviler'e-Şah İsmal'in
taifesine) hizmet eden puta tapmış gibidir. Te'dibi gerektir.” diye fetva verdi
ve Yavuz Rasûlullah'ın da manevi daveti ile[4]Memlukler üzerine yola çıktı.
İşte bu pusuda bekleyen Portekizlilerin ekmeğine yağ sürmüştü.
1516’da Selman Reis, Yavuz'un Mercidabık'ta Kansu
Gavri'yi yenmesi, bir başka deyişle biat ettiği emirin ölmesi üzerine açıkça
Yavuz'a biat ederek onun hizmetine girdiğini ilan etti. Yavuz da onu henüz
resmi olarak bize bile ait olmayan Kızıldeniz ve limanlarının güvenliği ile
görevlendirdi. Çünkü Kızıldeniz'e girecek yabancı bir güç, Cidde Limanı'na
geldiği an, Mekke sadece bir kaç saatlik mesafe ötesinde kalmış olacaktı. Ne
var ki 1517’deki Ridaniye Savaşı'nın oluşturduğu kaos ortamı büyük bir Portekiz
Donanması'nın Kızıldeniz'e girmesine sebep oldu. Fakat hem Yavuz hem de Selman
Reis buna çoktan hazırlıklı idiler. Portekizlilerin Cidde'ye geldiğini duyan
Mekke Emiri, şehri boşaltmak için hazırlık yaparken Selman Reis çoktan
Portekizlileri geri püskürtmüş Kızıldeniz'den çıkartmıştı bile.
Ya Rabbi! Sen bu millete yeniden, bu din uğruna, olması
gereken her yerde, orada bulunacak azmi, gayret ve iman aşkını nasib
eyle...(Âmin)
…
Eğer Allah ömür verseydi Yavuz, Hicaz'ın emniyetini
kalıcı kılmak için görev yeri Kızıldeniz ve Hint Okyanusu olan büyük bir
donanma inşa edecekti. O donanma inşa edilene kadar Selman ve Hayreddin
Reis'lere Yemen'i alarak Kızıldeniz'in girişini kontrol ve güvenlik altına
almalarını emretti. Emri yerine getirildi ve o iki Ebabil Yemen'i aldılar ama
bunları görmeye büyük Ebabil'in ömrü vefa etmedi.
“ ...Eğer siz cihadı terk eder ve emr olunan gazaya
çıkmazsanız, Allah sizin yerinize, sizden olmayan, daha sonra da size
benzemeyecek olan bir kavmi getirir de onlar Allah'ı severler, Allah da onları
sever. Onlar mü'minlere karşı müşfik kâfirlere karşı gazapkârdırlar...”
ayetinin sırrı aşkına Yâ Rab! Biz seni sevdik, hem de çok sevdik.
Ne Selman Reis'le ne de daha sonra, en son Birinci Dünya
Savaşı'nda Yemen'e, Kızıldeniz'e gönderdiklerimiz geri dönmediler.
Dönmeyeceklerini bile bile kınaladık yolladık İsmailler'i... Bilsek ki Senin
içindir, bu gün yine dünyanın öbür ucuna yollarız kınalı kuzularımızı...
Dönmeseler de...
Çünkü biliriz ki onlar aslında hiç bizim olmadılar...
Âlemde her ne varsa hepsi senindir zira...
Senin bize bu dünyada verdiğin en değerli nimet: iman ve
İslam nimeti ise, ondan sonraki, bunlarla dolu olan evlat nimetidir ki emanetin
bildik onları.
Sen onları, ataları gibi, İslam ve ona ait her şeyi
korumak söz konusu olduğunda dönmemek pahasına yola çıkanlardan eyle.
Zulüm ve küfür her nereye gitse karşılarında onları
bekler bulsun her daim.
Geçmişin ve geleceğin tüm EBABİLLERİNE selam ve dua
ile...
-------------------
1] Hz. Peygamberin Hayatı, Mevdudî, Pınar yay.1983 I/416.
[2] Peygamberler Tarihi, İsmail Yiğit, Kayıhan yay.2004,
s.206.
[3]Kâbe’nin İşgali, Mehmet Ali Büyükkara, İstanbul, 2011,
s.36.
[4] Bizzat Yavuz'un nedimi Hasan Can tarafından, büyük
bir tarihçi olan oğlu Hoca Sadeddin Efendi'ye anlattığı rüyada Rasûlullah
tarafından “Bundan sonra Haremeyn’in
hizmeti Yavuz'a verilmiştir. Durmasın gelsin.” denilmesini kastediyoruz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.