Yetim yetime emanet
...
Babası evden gittiğinde, sebebini anlayamayacak kadar
küçüktü. Bildiği tek şey dili döndüğü andan itibaren, “La ilahe illallah”
deyişiydi. Ardından şehadet kelimeleri geliyordu. Şehadet ederim Allahım,
senden başka ilah olmadığına ve şehadet ederim Allah’ım, Muhammed’in onun kulu
ve elçisi olduğuna.
Tarihe adı geçecekti ki en çok o şahitti. Muhammed’in
(s.a.s) hem kulluğuna hem Allah’ın Rasûlü oluşuna. Daha nelere şahit değildi
ki… Nelere güldüğüne nelere kızdığına… Kimlerle sohbet edip kimlerle
savaştığına... Sahuruna, iftarına ve
gece sakallarını ıslatan gözyaşlarına.
Anlatıldığına göre onun küçücük yaşta şahit olduğunu
dillendirmesi babasını çok öfkelendirmişti. Öyle ya bu sözleri ona annesi
öğretiyordu. Ve dahi teyzeleri, dayıları hatta belki amcası. Muhammed yeni bir
din icad etmişti ve onu küçücük çocuklara varıncaya kadar yaymaya
çalışıyorlardı. Etrafındaki herkes O’na inanmaya başlamıştı. Akrabaları ve en
çok da hanımı Ümmü Süleym. O bir işe karar verdi mi asla caymazdı. Babası,
Medine’nin artık yaşanacak bir yer olmaktan çıktığını düşünüyordu. Gitmeliydi
buralardan. Düşündüğünü aynen yaptı ve çekip gitti…
Oğlu Enes’i, Ümmü Süleym’i ve dahası en büyük hakikati
terk edip gitti. Hükmünün geçmediği bu aileden, yeni dinden ve peygamberliğini
ilan eden Muhammed’den kaçtığını düşünüyordu. Hırsla yola koyuldu ancak bu kez
de düşmanlarının elinden kurtulamadı ve körü körüne öldü gitti.
Önce terkedilen sonra da kendisinin dul, çocuğunun ise
babasız kaldığını öğrenen Ümmü Süleym bu durumu büyük bir metanetle karşıladı.
O dirayetli ve cesur biriydi. Allah
Rasûlü’ne gönülden bağlı bir hanım olarak yaşadıklarına sabretti ve Enes’i en
güzel şekilde yetiştirme gayretiyle -oğlu meclislerde söz söyleyebilecek yaşa
gelinceye kadar- evlenmeyeceğini beyan etti.
…
Ümmü Süleym’in yüksek mehri
Enes’in temyiz çağını aştığı günlerdi. Kavmi tarafından
sevilen bir kişi olan Ebû Talha, Ümmü Süleym’e evlilik teklifinde bulundu. Ümmü
Süleym, henüz müşrik olan Ebû Talha ile evliliği uygun görmedi. Ancak onu
İslam’a davet etmekten de geri durmadı.
Teklifini her yinelediğinde ona putların marangoz
tarafından yontulan bir ağaç olduğunu hatırlatıyor ve bu güzel ahlaklı kişinin
İslamla şereflenmesi için çabalıyordu. Onun ısrarla vurguladığı sözler, Ebû
Talha’yı düşünmeye sevketmiş ve kalbinde iman pırıltıları ışıldamaya
başlamıştı.
O dönemde Medineli hür kadınlar evlilik mehirlerini
yüksek tutarlar ve bu durumu evliliğin bir güvencesi olarak görürlerdi. Ümmü
Süleym geçim sıkıntısı çeken bir hanım olmasına rağmen sonunda talibine
bambaşka bir teklif yaptı. Onun Müslüman olmasını mehir olarak sayacak ve
nikâhına karşılık maddi hiçbir şey talep etmeyecekti. Gönlü yumuşayan Ebû Talha
işte bu basiretli hanımın nezaketli ve kararlı tavrı karşısında ikna olmuş ve
Müslüman olduğunu ilan etmişti.
Sonrasında seçkin sahabe arasına katılacak olan Ebû
Talha’yı İslam saflarına kazandırmak ne büyük bahtiyarlıktı. Müslümanlar onu
Ebû Umeyr’in babası olarak hatırlayacaklar, Âl-i İmrân suresi 92. ayetini
okuduklarında onu, infak ettiği Beyruha arazisi ile anacaklardı.
…
Hicret ve Enes’i elinden tutan el
Yesrip’te büyük bir heyecan vardı. Coşkulu kalabalık
sabırsızlıkla Hz. Peygamberin gelişini gözlemişti. Onun gelişiyle birlikte
şehre sanki dolunay doğmuştu. Müslümanların yüzü ışıl ışıldı. Bu ışıltıdan en
çok payını alanlar hiç şüphesiz Hz. Peygamberin dayıları ve teyzelerinin mensup
olduğu Neccâroğulları soyu idi. Ebû Eyyûb’un evi dolup dolup taşıyordu. O’nu
görmeye gelenler, yeni iman edenler, Mekke’den daha önce gelip onu özleyenler,
Akabe’de ona bağlılık sözü verenler kısaca herkes “Yâ Rasûlallah, hoş geldin
anam babam, canım kanım sana feda olsun.” deme gayreti içindeydi.
Ümmü Süleym bahtiyarlığın zirvesinde olmalıydı. Müslüman
olmanın bedelini yıllardır yaşayan bir hanım olarak o da heyecanla
Peygamberinin gelişini gözlemişti. Ona
ev sahipliği yapmak şereflerin en yücesiydi. Üstelik Neccâroğulları
sülalesindendi. Yani o ve kız kardeşi Ümmü Harâm, Hz. Peygamberin teyzeleri
konumunda idiler. Ve akrabaları Amine’nin emanetine elbette ki önce onlar sahip
çıkacaklardı.
Ümmü Süleym, Allah Elçisi’nin yanına giderken oğlu
Enes’in elini sıkıca kavradı. O’na sunacağı hediyeyi bulmuştu. Künyesi Rümeysâ
olan bu mümine hanım, tüm yüreğiyle evladını kabul etmesini dilemişti belki de
Allah’tan. Tıpkı Meryem’i adayan Hanne gibi…
Enes küçük yaşta yetim kalmış akıllı ve zeki bir çocuktu.
Bir yetimi en iyi yetim olan anlardı. Yetimler Allah ve Rasulü’nün himayesinde
değil miydi?
Enes şimdi küçüktü ama büyüyecekti. O’nun yanında, dizi
dibinde, himayesinde ve terbiyesinde… O’nun hizmetine koşacak, güldüğüne
gülecek, ağladığına ağlayacak, kızdığına kızacaktı. Bir ihtiyacı var mı, diye
gözlerinin içine bakacak ve duasını alacaktı. Onun gibi namaz kılacaktı.
İbadeti, feraseti, vahyi hep O’ndan öğrenecekti. Allahım olur muydu böyle bir
şey! Rasûl, Enes’i kabul eder miydi?
Çocuktu elbet ama bu din, genç yaştaki Erkamların, Zeydlerin, Alilerin omzunda
yükselmemiş miydi? İki erkek ve dört kız babası, dahası ümmetin hamisi olan Rasûl-i Ekrem
Efendimiz, Enes’i geri çevirmezdi öyle değil mi!
…
Peygamber duası, hayırlı ve bereketli bir ömür
“Ya Rasûlallah, ensardan sana hediye sunmayan ne bir
erkek ne bir kadın kaldı. Benim ise sana şu oğlumdan başka hediye edebileceğim
hiç bir şey yok. Onu yanına al.”
Ümmü Süleym’in, oğlunu bir hediye gibi sunması üzerine
Rasûlullah, Enes’i yanına aldı. Enes ona 10 yıl hizmet etti. O sabahleyin
erkenden kalkar, Hz. Peygamber oruca niyetlenecekse sahurunu hazırlar ve sabah
namazlarını onunla birlikte eda ederdi.
Peygamber Efendimiz çocukken onunla “iki kulaklı” diye
şakalaşır, gönlünü kırmadığı gibi başkalarının da onu kırmasına müsaade
etmezdi.
Ümmü Süleym ile Enes’in teyzesi Ümmü Harâm’ın evi Hz.
Peygamber’in ara sıra uğradığı, kaylule uykusu yapıp dinlendiği, yemek yediği
ve hane halkına namaz kıldırdığı evlerden biri olmuştur. Bu yakınlık ve
akrabalık neticesiyledir ki Enes b. Mâlik, Hz. Peygamberin duasını almış
mübarek bir sahabi olarak yetişmiştir. Hz. Peygamberden aldığı dua sebebiyle onun
malca zenginliğe eriştiği, evlat bakımından çoğaldığı ve uzun bir ömre sahip
olduğu rivayet edilir. Kaynaklara göre Basra’da en son vefat eden sahabî, Enes
b. Mâlik’tir. O, Hz. Peygamber’den gördüğü, duyduğu ve şahit olduğu şeyleri
büyük bir titizlikle nakletmiş ve en çok hadis rivayet edenler arasında yerini
almıştır.
Mümin bir annenin fedakârlığının en güzel timsalidir
Enes. Ümmü Süleym, Meryem’in annesi gibi evladını Allah Rasûlü’ne adamış ve
mütavazı bir şekilde hediyesini kabul etmesini yürekten dilemiştir. Allah
Rasûlü de kabul etmiş, bu adayış meyvesini vermiş böylece Enes’in ve annesinin
adı, unutulmayan sahabîler arasına nakşedilmiştir. Allah onlardan razı olsun.
…
Enes b. Mâlik’in akrabalarından bazıları:
Ümmü Süleym: Annesi. Enes’i Hz. Peygamber’in hizmetine
adayan kişi. Künyesi Rümeysâ.
Ebû Talha: Annesinin, mehir olarak Müslüman olmasını
teklif edip evlendiği kişi.
Ümmü Harâm: Teyzesi.
Kıbrıs’ta kabri bulunan ve Hala sultan olarak bilinen kişi.
Haram b. Milhan:
Dayısı. Bi’rumaune’de katledilen muallimlerden.
Enes b. Nadr: Amcası.
Uhud Şehitlerinden. Enes’in adını aldığı kişi.
Berâ b. Mâlik: Kardeşi
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.