Bedeninize iyi bakarak sağlıklı kalabilirsiniz

...

Kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için kişinin bedenine iyi bakması gerekiyor. Sağlıklı beslenmek, hareketli bir hayat tarzı, egzersiz ve spor yapmak, stres yönetimi, yeterli su tüketimi, düzenli ve kaliteli uyku zincirleme bir şekilde birbirine bağlı olarak sağlıklı kalmayı sağlıyor. Güçlü bir bağışıklık sistemi, ideal kiloyu korumak, yeterli kas kütlesine sahip olmak ve dengeli hormon aktiviteleri, zinde kalmak ve sağlıklı yaşlanmak için gerekli öğeler arasında yer alıyor.

Yaşam süresi ve kalitesi birçok etkene bağlı olarak değişebilmektedir. Çevresel faktörler, genetik miras, kişinin bedenine ne kadar iyi baktığı, iklim şartları, beslenme alışkanlıkları hepsi bu etkenlerin içinde yer alır. Bütün bu etkenler bağışıklık sistemini yakından etkiler. Bağışıklık sistemi kişiyi hastalıklardan korur ve sağlıklı kalmasını sağlar. Bağışıklık hücrelerinin büyük bir kısmı bağırsaklarda bulunmaktadır. Bağırsaklarda yaşayan mikroorganizmalar ise bağırsak florasını oluşturmaktadır. Bağırsak florasının sağlıklı olması bağışıklığında güçlü olmasını sağlamaktadır. Sağlıklı bir bağırsak florasında yararlı yani probiyotik bakteriler çoğunluktadır, belli oranda da zararlı bakteriler ve mayalar bulunur. Bağırsak florasını olumsuz etkileyen faktörlerin başında sağlıksız beslenme gelmektedir. Stres, hareketsiz yaşam, egzersiz yapmamak ya da aşırı egzersiz yapmak, hava kirliliği, yetersiz uyku ve az su tüketimi bağırsak florasını bozan etmenler arasında yer almaktadır. Bilinçsiz ilaç kullanımları özellikle antibiyotikler de bağırsak florasının dengesini bozmaktadır. Bozulan bağırsak florasında yararlı bakteriler azalarak zararlı bakteriler ve mayalar çoğalmaktadır. Bu da kişiyi hastalıklara açık hale getirmektedir. Uzun süreli flora dengesizlikleri kronik hastalıklara neden olabilmektedir.

Yağ seviyelerini kontrol altında tutabilmek için ideal kiloda olmak ve sağlıklı beslenmek önemlidir. Vücut sistemlerinin düzgün bir şekilde çalışabilmesi için vitamin, mineral, antioksidan ve aminoasitler gereklidir. Yanlış beslenme, yiyecekleri hızlı yeme ve iyi çiğnememe sonucu midenin yükü artarak sindirim problemlerini beraberinde getirebilmektedir. Sindirim ağızdan başlayan bir süreçtir ve besinlerin iyice çiğnenerek yutulması gerekir. İyi çiğnenmeyen besinler midenin ön sindirimini de olumsuz etkilemektedir. Eğer sindirim iyi olmazsa sindirilen ve metabolizmanın düzgün çalışabilmesi için gerekli olan bu mikro besinlerin emilimi düzgün yapılamaz. Kişi çok sağlıklı beslense bile düzgün emilim yapılamazsa bu maddelerin eksikliğinde dokular alarm vermeye başlar. Gıda intolerası bir gıdanın içindeki herhangi bir maddeyi vücudun tolere edememesidir. En sık görülen gıda intoleransı laktoz intoleransıdır. Laktoz ve glutenin toleransları da kişinin sindirim problemleri yaşamasına neden olabilir.

Vücuda çok fazla işlenmiş gıda ve şeker girdiğinde vücut tepki olarak insülin ve leptin hormonu salgılamaktadır. Bu hormonlar artmış şeker yüküne karşı şeker hastası olmamayı ve kilo almamayı sağlamaktadır. İşlenmiş gıdalar ve şekere sürekli maruz kalmak belli bir limit aşıldıktan sonra insülin ve leptin direncine neden olan metabolik bir sorun haline dönüşmektedir. Endokrin sistemdeki bu bozulma beyin de dahil olmak üzere bütün vücut sistemlerini olumsuz etkilemektedir. Sağlıksız ve yanlış beslenme sonucu metabolizmanın sürekliliğini sağlayan hormonlar vücut için sakıncalı hale gelebilmektedir.Erken yaşlanma, unutkanlık, depresyon, kronik hastalıklar bu olumsuz etkiler arasında yer almaktadır.

Hormonların dengesizliği beyni de etkilemektedir. Sempatik ve parasempatik sinir sistemler insan beyninde bir otomatik pilot gibi çalışmaktadır. Bu 2 sistem hormonların kontrolündedir. Sempatik sistem bir gaz, parasempatik sistem ise bir fren ve yavaşlama sistemine benzetilebilir ve bir denge içinde olmaları gerekmektedir. Eğer sempatik sistem çok fazla kullanılırsa yani adrenalin, kortizon ve büyüme hormonları gibi hormonlar çok fazla kullanılırsa parasempatik sistem tarafından kullanılan seratonin, GABA (gama aminobütirik asit), endorfin gibi vücuda sakinlik, dinginlik, mutluluk veren hormonlar daha düşük kalmaktadır. Sonuçta kişi hep gergin, asabi, çabuk patlayan, öfke kontrolünde güçlük çeken, uykuya dalmakta zorlanan, sağlıklı düşünemeyen birinsan haline gelebilmektedir.

Hormonların dengeli salgılanması kişinin hayatını da daha sağlıklı ve kaliteli bir şekilde geçirmesini sağlamaktadır. Gıda intoleransları, yanlış beslenme, enfeksiyonlar, uykusuzluk vücudu strese sokan herşey böbrek üstü bezlerinden stres hormonlarının salgılanmasına neden olmaktadır. Adrenalin ve kortizol stres hormonları olarak da adlandırılmaktadır. Strese ne kadar süre maruz kalınırsa o oranda kortizol ve adrenalin hormonu salgılamaktadır. Bu hormonları da çok kullanmak daha sonrasında kronik yorgunluk sendromu ya da tükenmişlik sendromunu ortaya çıkarabilmektedir. Vücut bu noktadan sonra kalp hastalıklarına, kansere ya da nörodejenaratif hastalıklar denilen Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklara kolayca yakalanabilmektedir. Böbrek üstü bezlerinden sürekli stres hormonlarını salgılanması diğer hormonların daha az salgılanmasına neden olmaktadır.

Sürekli strese maruz kalan bir kadın özellikle menopoz dönemiyle birlikte vücutta bazı hormonlarında azalmasıyla bu dönemi zor ve ağır bir şekilde geçirebilmektedir. Menopoz döneminde artık yumurtalıkların üretemediği dişilik hormonlarını böbrek üstü bezleri üretmektedir. Maruz kalınan uzun süreli stresler boyunca sürekli kortizol üreten böbrek üstü bezleri menopoz döneminde artık dişilik hormonu üretemezler ve bu durum menopoz öncesi ve sonrasında kadınları oldukça şiddetli etkilemektedir. Bu sebeple stresi doğru yönetmek kadınların menopoz dönemlerini daha sağlıklı ve rahat geçirmelerine olanak sağlamaktadır.

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum