Gönüllerin şifası

...

“Kur’an’ın her bir ayeti hidayet kaynağı, bir ilim çiçeğidir. Kur’an yüce merhamet sahibi olan Allah’ın en taze kitabıdır. Allah onunla kör olan gözleri, sağır olan kulakları ve kirli olan gönülleri açar.” [1]

Gönlünü İslam’a açan, iman nuruyla aydınlanan, yeni bir ruhla hayatiyet kazanan Hz. Ömer’in asr-ı saadetten yankılanan sözüydü bu.

Ebed yurduna giden hayat yolculuğunda hüsrana uğrayanlardan olmamak için Allah’ın rehber olarak sunduğu, sözlerin en güzeli ve en üstünü olan Kur’ân’a yönelmek gerekir. Zira aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey olmayan bu dünya hayatı, bitmek tükenmek bilmeyen isteklerimiz, verdikçe daha çok isteyen şımarık nefsimiz, çoğu zaman bize kendimizi unutturmakta. Bizler ağyâre aldanırken, zaman oyununu oynamakta.

Geldi geçti ömrüm benim

Şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle gele

Şol göz yumup açmış gibi.

Yunus Emre

Peygamberimiz aldanmışlığın karanlık dehlizlerinde dolaşmamamız için bize ufuk oluyor ve şöyle buyuruyor:  “Benim dünya ile alâkam, yolda giderken bir ağaca rastlayıp, dinlenmek için o ağacın gölgesine sığınan, sonra yine yoluna devam eden bir yolcuya benzer.”[2]

Kemal zirvesine varmak için Allah’a olan muhabbetimizi her şeye öncelememiz, misafir olduğumuzu unutmamamız ve yüzümüzü nur gelen tarafa çevirmemiz gerekmekte.

“Âşık olmak demek, nur gelen tarafa pencere açmaktır. Çünkü gönül, gerçek dostun yüzü ile aydınlanır, nurlanır.”[3]

Zaten Allah kimin gönlünü İslam’a açmışsa O, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir?[4] Mirasyedi olan imanımızı gündelik hayatın telaşları, huzursuzlukları içinde gölgeleyip, en değerliyi değersiz hale getirmiyor muyuz?

Bir nimet içindeysen onu koruyup gözet. Zira günahlar sebebiyle kaybolur nimet.  Kur’an’ın sayfaları arasında gezinirken onun nuru kalbimize düşecek, paslanmış olan gönül aynamız parlayacak, güzel söz ve tavır olarak bizlere yansıyacak.

Bir gün Ebû Zerr (r.a) Peygamberimizin yanına gelerek:

-Ya Rasûlallah! Bana tavsiyede bulun, dedi.

Nebi-yi Ekrem:

 -Allah’tan, takva üzere olmaktan ayrılma. Zira takva her şeyin başıdır, dedi.

Ebû Zerr:

-Ya Rasûlallah! Faydalı bir şey daha varsa söyle, dedi.

O da:

- Kur’an-ı Kerim’in tilâvetine sarıl. Zira Kur’ân-ı Kerim dünyada senin için nurdur, gökte de azıktır, buyurdu.[5]

Kur’an-ı Kerim bizler için hem bu dünyada hem de ahiret yurdunda bir rahmettir. Çünkü Kur’an’ı göğsünde taşıyan kişinin Allah’a olan saygısı, şükrü artar. Mü’min, onun sözlerinin letâfetiyle gözü yaşlı yumuşak bir kalbe sahip olur ve manevi kirlerden temizlenerek, edebe bürünür, şereflenir. İbn-i Ömer radıyallahu anhûma Allah’ın kelamına muhatap olmanın heyecanını derinden hisseder “İman edenlerin, Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?” ayeti kerimesini okurken ağlamaktan kendini alamazdı.[6] Şu diyalogdan sahabelerin Kur’an aşığı olduklarını ve Kur’an’ı manevi zevk içinde okuduklarını anlıyoruz.

Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma’ya, torunu Abdullah:

“Nineciğim!” diye sordu. “Hz. Peygamber’in sahabileri Kur’an okudukları zaman ne yaparlardı?”

Esma şu cevabı verdi:

“Aynen Kur’an-ı Kerim’in bahsettiği gibi, gözlerinden yaşlar dökülür, vücutları ürperirdi.”[7]

Hz. Osman da “Eğer kalbimiz temiz olursa Rabbimizin kelâmından doymayız. Mushafa bakmadığım bir günün üzerimden geçmesini istemiyorum.” derdi.[8]

Daima mushafı açıp ona bakmaya, okumaya ve anlamaya çalışmaya ne kadar muhtacız. Çünkü ona bakmak bize Rabbimizi hatırlatır, onun boyasıyla boyanmamızı sağlar ve bizlere ruh yüceliği katar.

Her yıl Ramazan ayında güzel geleneklerimizden biri olan mukabele ile Peygamber Efendimizle Cebrail (a.s)’in Kur’an-ı Kerim’i karşılıklı okumalarını yâd etmekteyiz. Kur’an ile seslerimizi güzelleştirmekte, evlerimizi bereketlendirmekte ve camilerimizi şenlendirmekteyiz. Bu Ramazan ayını Kur’an ile ünsiyet kurmaya ve onunla alakamızı Hz. Osman boyutuna taşımaya vesile kılalım. Vesile kılalım ki onunla şifa bulalım. Nitekim Kur’an ile şifa bulmayana Allah şifa vermez.

Bir adam Peygamberimize:

-Ya Rasûlallah! Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir, diye sordu:

Rasûlullah(s.a.s)

-Konup göçendir, dedi.

-Konup göçen kimdir, diye sorunca, Rasûlullah:

-Kur’an’ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince hemen tekrar başlayandır, dedi.[9]

Bu hadisi kendine rehber edinenlere ve Kur’an’ın şefaatine nail olanlara selam olsun.

Rabbim, bizlere Kur’an’a sarılmayı, ruhlarımızı onun kelamıyla dinlendirmeyi nasip et.

Kalplerimizi senin için uyandır ve senden gâfil kılma. Âmin

--------------

[1] el-Kenz, c.I, s.217.

[2] Tirmizi, Sünen, Zühd 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 391, 441.

[3] Mevlânâ Celâleddin Rûmi.

[4]Zümer, 39/22.

[5] Hayâtü’s Sahabe, Muhammed Yusuf Kandehlevi, c.IV, s.253. 

[6] Hayâtü’s Sahabe, Muhammed Yusuf Kandehlevi, c.III, s.254.

[7] Beyhaki, Şuabu’l-iman, II,365.

[8] Hayâtü’s Sahabe, Muhammed Yusuf Kandehlevi, c.IV, s.23. 

[9] Şerhu Sahihi’t-Tirmizi, XI, 66.

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum