Birey, yaşamının her döneminde yeni sosyal ortamlarda bulunur. Toplumsal yaşamın gereği, olmazsa olmazıdır çünkü sosyalleşme. Reşit olana dek genellikle ebeveyne düşen karar verme, seçim yapma sorumluluğu on sekiz yaşından sonra bireye ait olur. Yasalar onun kendi kararlarını verebilecek ve sorumluluklarına katlanabilecek bireyler kategorisine sokar.
Sosyalleşmemiz çocukluk döneminde ev, okul ve çevreden oluşurken, iş yaşamına adım atmamızla yeni sosyal çevrelere de girmek kaçınılmaz olur. Bireyler hangi yaş dönemlerinde olurlarsa olsunlar yeni bir sosyal çevreye girerken sorun yaşayabilirler. Belirsizlik, kabul görmeme olasılığı, eski alışkanlıklardan kurtulamamak gibi nedenlere dayanan sorunlarla kimimiz kolayca baş edebilirken, kimimiz bocalayabiliriz.
Issız bir adada tek başına yaşamıyorsanız sosyalleşmeniz kaçınılmazdır. O halde değişime direnmemenin, dâhil olduğumuz gruplara uyum sağlamanın da gerekliliği ortadadır.
Yaşamı sürekli dengede tutmaya çalışan, mevcut düzenini sürdürmekte direnen, aşırı kontrolcü ve değişime kapalı bireyler uyum sağlama konusunda güçlük çekerler. Değişim onlar için adeta bir yıkımdır, yenilikler birer korku kaynağıdır.
Oysa yaşam, kendinizi nehrin akışına bırakınca, direnmeyince, akış yönünün tersine yüzmeye çalışmayınca daha keyifli ve verimli olur. Uyum sağlamayı başaran birey, grup için üretmeyi de başarır.
Yeni bir işe girdiğinizde çalışma arkadaşlarınızla iletişim kurabiliyorsanız, evlendiğinizde eşinizin ailesi ile iyi ilişkiler kurabiliyorsanız, başka bir şehre taşındığınızda oralı gibi davranabiliyorsanız uyum sizin için bir sorun olmaktan çıkmıştır.
Uyum sağlama sorunu olan bireyleri inceleyen bir araştırma; aşırı korumacı ailelerde büyüyen çocukların bu sorunla daha fazla karşı karşıya kaldığını, buna karşılık gecekondu mahallelerinde büyüyen çocukların gelişime en açık ve uyum sağlamada en başarılı kesim olduklarını ortaya koymuştur.
Bilinmeyene duyulan korku okulla başlar. Çocuk ilkokula başlarken yaşamında ilk defa disiplin kavramıyla tanışır, ilk defa akranlarıyla birlikte vakit geçirmeye başlarsa uyum sağlamada sorun yaşayabilir. Oysa okul öncesi eğitim kurumlarına devam ettikten sonra ilkokula başlayan çocuklarda uyum sorunu neredeyse hiç yoktur. Çünkü anaokulunda bu durum aşılmış, çocuk toplumsal yaşama uyum sağlayacak şekilde yetiştirilmiştir.
Her ne kadar ortaokula ve liseye başlarken de uyum sorunu yaşanabilirse de ilkokulda sosyalleşen çocuklar kolayca adapte olabilirler.
Oysa üniversiteye başlayan, özellikle de ailesinin yaşadığı kent dışında bir okula kayıt yaptıran gençler uyum sağlama sorunu ile karşı karşıya gelirler. Bu aşamada ailesinin tutumu ön plana çıkar. Aşırı korumacı ailelerin çocukları maalesef ya okulu bırakıp ailesinin yanına dönmeyi tercih edecek ya da depresyon, migren gibi rahatsızlıklarla uğraşmak zorunda kalacaklardır.
Anne-baba olarak toplumun geleceğini şekillendirecek bireyler yetiştirme görevini üstlenmiş bulunmaktayız. Onları yetiştirirken aşırı korumacı bir tutumla yaklaşırsanız, çevreden izole ederseniz; paylaşmayı ve uyum sağlamayı bilmeyen, gelişime kapalı ve mutsuz bireyler yetiştireceğinizden kuşkunuz olmasın.
Ama biliyorum ki çoğunuz bu durumun farkındasınız ve çocuklarının düşmesine ve hata yapmasına izin veren, yapamadıklarından çok yaptıklarıyla değerlendiren, okul öncesi eğitimin gerekliliğine inanan, aile içi demokrasiyi uygulayan ve yeniliklere açık ebeveynlersiniz.
Siz bilinçli olursanız çocuklarınız da değişime ve gelişime kolay uyum sağlayacaktır.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.