(20 HAZİRAN 2016)
Malum, içerisinde bulunduğumuz mübarek Ramazan nedeniyle özel-tüzel her iş biraz rölantide yürütülüyor. İnsanlar çok mecbur kalmadıkça ağır işlerini erteliyor. Hele ki ‘sükûnet şehri Kastamonu’da yaşıyorsanız, Ramazan rehaveti bir başka çöküyor üzerinize.
Açlıktan kimsenin kimseyle muhatap olmadığı, insanların ağaç gölgesi, cami serinliğiyle gönlünü soğutmaya çalıştığı böylesine bir ortamda geldi yeni valimiz. 10 günü aşkın bir zamandır da öyle uzun uzadıya bir açıklaması da olmadı. Lakin bir gazeteci olarak gözlemlediğim kadarıyla; Vali Mesut Yıldırım’ın göreve başlayalı henüz çok kısa bir süre olmasına karşın, bürokratından siyasisine, işadamından vatandaşına kadar hemen her kesimde son derece olumlu intiba bıraktığını söylemek mümkün. Daha kendisini hiç görmemiş sokaktaki vatandaş bile ‘vali iyi adam’ diyebiliyorsa, orada biraz düşünmek lazım.
Hangi şehir, hangi bölge olursa olsun; emin olun insanımız çok fazla bir şey istemiyor. Çok basit olmasına rağmen çoğu yöneticinin bir türlü beceremediği ‘güleryüz’ ve ‘alçakgönüllülük’ gazetedeki fotoğrafınıza bile yansıyorsa, yüz yüze görmese dahi alelade vatandaşın gönlüne girebiliyorsa o adam gerçekten ‘iyi adam’dır.
Aslında sadece vatandaş için değil, valilik bünyesindeki bürokratlar için de rahat bir nefes alma fırsatı doğdu. Sadece gazetelerdeki fotoğrafları incelediğinizde dahi farkedebileceğiniz bir bürokrat var ki, hemen hemen her yerde valinin yanı başında bitiyor. Eleştirmek için söylemiyorum, hakkıdır’ Adamcağız son iki senede nasıl bir itilmişlik yaşadıysa, yeni gelen valiye dört elle sarılmış.
***
Son iki senenin sıkıntılarından söz etmişken, asıl başağrısı yaşayan kesimlerden bir tanesi de işadamlarımız oldu. Malum memlekette öyle ‘yatırım yapmam lazım’ diye uykuları kaçan çok fazla işadamımız yok. Bazen aralarından bir kaçı çıkıp, ‘memleketten kazandığımı, yine memleketimin insanının yararına harcamak istiyorum’ gibi gereksiz laflar ediyor. Büyük bir hevesle, hatta parasını pulunu riske edercesine büyük işlerin altına girmek için kollarını sıvadığı anda bir bakıyor ki, kendisine; yatırım yapması için yalvarması gereken, kapısında yatması gereken devletin bürokratının kapısında saatlerce bekliyor. Ardından olur olmaz şartlar sunuluyor. Adeta memlekete faydalı iş yapmak isteyen insan cezalandırılıyor.
Yukarıda sözünü ettiğimiz sıkıntıları en bariz şekilde yaşayan işadamlarımızdan biri geçtiğimiz gün ziyaretimize geldi. Yüzünde güller açıyor, ağzı kulaklarında’ Tam ‘Ramazan günü insan niye bu kadar neşeli olur’’ diye düşünürken, ‘Dünya varmış’ deyiveriyor. ‘Bundan sonra herşey çok farklı olacak’ diyor, memleket sevdalısı abimiz. E adam haklı’ Cebinde parası var, hem kendi biraz daha fazla kazanmak, hem de memleketin insanına kazandırmak için yatırım yapmak istiyor. Ancak o bildik ‘ceberrut zihniyet’ izin vermiyor(du).
***
Karşısındakini dinlemeyen, yeniliğe, farklı fikirlere kapalı hiçbir yönetici veya onun yönettiği kurum adam gibi bir başarı yakalayamaz. Örneğin; seversiniz veya sevmezsiniz, oy verir veya vermezsiniz, ama son 14 senedir ülkemizde esen rüzgarın en önemli sebeplerinden bir tanesi de, insanların; başındaki yöneticilerin kendileri gibi düşünmelerini, kendisi gibi oturup kalkmalarını istemeleridir. Öyle çat kapı vatandaşın evine girip ayakkabılarıyla baş köşeye oturan adamlar ne kadar sevilir, varın siz düşünün.
15-20 sene önce olduğu gibi bugün de hala asık suratlı, ‘dediğim dedik’ zihniyetinde bürokratlarımız maalesef var. Ancak, Muhsin Yazıcıoğlular, Gaffar Okanlar da bürokrattı, ama bugün hala hatırlanıyorlar, hala hayır dualarıyla yâd ediliyorlar.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.