Uçağa binenleriniz bilir; tehlike anında oksijen maskelerini önce kendinize daha sonra çocuklarınıza takın, diye anons ettiklerini
Bunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Neden önce çocuğumu garanti altına almıyor ve onu tehlikeden uzaklaştırmıyorum, diye düşünmüştüm. Daha sonra insan ilişkileri ve ilişkiler üzerinde kişilere düşen görevleri değerlendirirken aslında insanın önce kendini kurtarması, sağlama alması ve daha sonra yanındaki kişilere yardım etmesi gerektiği kanaatine vardım.
İlişkilerin temeli, ne şekilde olursa olsun asla yaslanan veya sırtlanan şeklinde olmamalı bu iki taraf içinde gelişimi, değişimi, dönüşümü ve ilerlemeyi engelleyici olur. İster anne-çocuk ilişkisi ister eşler arasındaki ilişki ya da arkadaşlıklar arası ilişki olsun, toplumda yer edinme girişimlerimiz mutlaka, bizim öz benliğimizi yansıtmalı. Anne-baba korumasıyla, eş-dost desteğiyle olmamalı. Eğer alışkanlıklarımız, ayakta durma yöntemimiz birilerini dayanak alarak yol buluyorsa, sırtımızdaki elin yok olduğu durumda bizler de yok oluruz. Ya da sürekli birilerine destek olmak bizim var olma sebebimiz olmuşsa, etrafımızdaki insanlara sadece kurban ve kurtarılması gereken varlıklar olarak bakarız. Bu durum, özü, genişlemeye ve ilerlemeye açık insanoğlu için zararlı ve gelecek nesiller için tehlikeli bir hâl almaya yol açar.
Nereye kadar çocuğumuzun elini tutmalıyız, nereye kadar onun yerine savaşmalıyız ya da nereye kadar her probleminde onun için çözen olmalıyız? Bu soruların cevabı sizde saklı.
Yapılagelen genel hataların başında öğrenmeleri ve baş edebilmeleri için izin vermemek, gücümüzün yettiği yere kadar da korumak gelmekte. Bu, aslında toplumun en küçük birimi olan ailede başlayıp yanlış yapılanmayla ileriki yaşlarımızda okul, iş, arkadaşlık ve aile kurma döngüsü içinde çıkmaza girmekte.
Her okuduğundan, dinlediğinden, gördüğünden ve hissettiğinden beslenen bir kişi olarak, seçimlerimden ve yaptıklarımdan pişmanlık duymamayı öğreniyorum. Pişmanlık sadece, istemsiz olarak zarar verdiklerimize karşı duymamız gereken bir duygudur. Ve aşırı korumacı tavır ne kadar tehlikeli ve karşıdakine zarar vericiyse, sürekli korunma, ilgi ve desteklenme isteği de kişi için bir o kadar tehlikelidir.
Amaç, yeni nesiller adına, sağlam, sağlıklı, özgüveni yerinde ve öğrenmeyi amaçlayan çocuklar yetiştirmekse, ilk önce, sürdürdüğümüz, var olan ve bize öğretilen korumacı anne-baba kalıbından çıkmak gerektiğidir. İnsanlar, anne karnında öğrenmeye başlarlar ve dünyaya geldikleri andan itibaren de hızla hayata adapte olurlar. Doğal gelişimleri özgürlükleriyle beslenir. Deneyimleyebildikleri kadar gelişirler. Düşmeyi de kalkmayı da başaracaklar. Korumacılık içinde güvensizliği de barındırır. Çocuklarınıza güvenin. Onlara izin verin.
Dayanan-dayanak temelli hiçbir ilişki içinde sevgiyi, saygıyı, güveni ve sadakati barındırmaz.
Ergenlik döneminde, çocuğun ailesinden uzaklaşarak kendisine, kendisini iyi hissettirecek yeni bir ortam arayışına girmesi ve baskıcı, korumacı ya da agresif anne-baba ortamından uzaklaşmasıdır.
Hayatımızın mutlaka bazı dönemlerinde yenilik arayışına gireriz ve en zor olanı içinde bulunduğumuz kabuğu kırmaktır. Çocuklarımız, çok değil modern çağın getirdikleriyle birlikte, daha 10 yaşına gelmeden kişiliklerini ortaya koyup, varlık ispatı için hamleler yapıyorsa, bizlerin üzerine düşün görev, onlara saygı duymak ve yardımcı olmaktır. Asla kapatmak, korumak, bastırmak değildir.
Sağlıklı nesiller, sağlıklı anne-babalarla mümkündür.
Oksijen maskesini önce kendinize daha sonra çocuklarınıza takın.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.