Bismillâhirrahmanirrahîm
Bismillâh her hayrın başıdır demiş büyüklerimiz. Biz de Onunla başlıyor, hamdele (hamd) ve salvele (salât) ile devam ediyor ve sadede geliyoruz efendim.
Hemen söyleyeyim; ilk defa bir gazete köşesinde yazıyorum, mümkün ve muhtemeldir ki sürç-ü lisan edebilirim; şimdiden affınızı istirham ediyor, uyarılarınızı bekliyorum.
Şimdi yazı başlığımız olan tefekkürü biraz açmak istiyorum. Kelime, anlam itibariyle fkr/fikir kökünden geliyor ve belki de insanı diğer canlılardan ayıran en önemli vasfını ifade ediyor. Kısaca fikir yürütme ya da kapsamlı ve sistemli düşünme diyebiliriz. İsterseniz fazla teknik ayrıntıya girmeden, her zaman imdadımıza yetişen bir Nasreddin Hoca fıkrası ile konuyu biraz daha açalım:
Efendim malûm, hocamız pazarda bir papağanın on altına satıldığını görünce, hemen koşarak evine gider ve hindisini kucakladığı gibi pazara götürür, kaç para istediğini soranlara da kırk altın(?) der. Yahu hoca bir hindi kırk altın eder mi? diyenlere, küçücük bir kuş on altın ediyor ya diyecek olur, ama o papağan, o konuşur derler ve hocamız da dünya durdukça duracak, beyinleri tokatlayan o meşhur cevabını yapıştırır:Bu da DÜŞÜNÜR.
Evet papağan konuşmayı, hindi ise düşünmeyi sembolize ediyor bu kıssada. Bence burada yapılan papağanla hindinin kıyaslanması değil, düşünmenin konuşmadan daha önde ve önemli olduğunun vurgulanmasıdır. Tefekkür boyutu olmayan, bilgisizce ve düşüncesizce yapılan söylem ve eylemlerin gerek bireysel gerekse toplumsal yaşantımızda ne kadar derin yaralar açtığı herkesçe malûmdur.
Tefekkürü kendine yol ve meslek edinmiş kişilere mütefekkir diyoruz ki, bu kişiler bir bakıma da, moda deyimle entelektüel kimselerdir; yani taklitçi değil, fikir üreten kimselerdir. Toplumdan ve değerlerinden kopmamak şartıyla. Âkil olmak bir yönüyle de böyle olmaktır bence. Konuyla ilgili bazı internet sitelerinde gezinirken şöyle bir ifadeye rastladım:Türkiye’de şu anda bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar sayısı azdır.
İlla da doğrudur demiyorum ama, kale alınması gereken bir söz bence. Az ya da çok bu toplumda gerçek mütefekkirler her dönemde yetiştiği gibi, yakın geçmişimizde de yetişerek milletimize ve insanlığa hizmet etmiş nice isimler vardır: Mehmet Akif Ersoy, Bediüzzaman Said-i Nursi, Seyyid Ahmet Arvasî, Necip Fazıl Kısakürek, Cemil Meriç, Mehmet Feyzi Efendi
Allah(C.C.) hepsinden razı olsun.
Elbette her birimiz bu zirve şahsiyetler gibi olamayız, ama tefekkürü hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirebilir, düşünmeyi bile ibadete dönüştürerek hayatı gerçek manada dolu dolu yaşayabiliriz. Bunun iç dünyamızdaki oluşturacağı mutluluk atmosferi, hem kendimize hem de çevremize pozitif enerji yayacak böylece müsbet/olumlu düşünce ve davranış sahibi bireylerin sayısı artacaktır. Tefekkürün bir şartı da şudur ki, tefekkür edilecek konu hakkında öncelikle sağlam bilgilere sahip olunmalıdır. İdeal ve mutlu bir toplumun inşası da böylece mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Tefekkür konusu ile ilgili bir ayet ve iki de hadis yazarak yazımı bitirmek istiyorum. Saygılarımla.
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün peşpeşe gelişinde, akıl sahipleri için ayetler (deliller, ibretler) vardır. Onlar, ayakta iken, otururken ve yanlarına uzandıklarında Allahı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Ya Rabbena, Sen bunları boşuna yaratmadın, Seni tenzih ederiz. Bizi cehennem azabından koru (derler). (Âl-i İmran Sûresi, 190-191)
Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır. ( Hadis-i Şerif)
Allahın mahlukatını tefekkür edin, kendisini değil. Çünkü buna güç yetiremezsiniz.( Hadis-i Şerif)
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.