Biz insanlar başkalarına kendimizden, ne iş yaptığımızdan, başarılarımızı anlatmaktan büyük keyif alırız. 7 den 70’e bunu tüm toplum yapıyor diyebilirim. Küçük çocuk arkadaş çevresinde kendini göstermekten, onlardan bir adım daha önde olmak için, türlü türlü çabalar gösterir fark edilmek, sevilmek için. Yaşlı bir amca, hayattaki deneyimlerini, bu güne kadar geldiği durumları anlatmaktan büyük keyif alır, çektiği sıkıntılar zorluklar karşısında adeta bizlere ders verir ve ilham alırız onların geçmişinden. Bir bebek, tüm ilgileri kendine toplamak için sevimli hareketlerde, kimi zaman da yaramazlıklar da bulunur çünkü savunmasız, ilgi kendinde olsun istiyor bunu kolaylıkla da başarıyordu dikkatler bebeğin üzerindeydi, onun hayatta ki statüsü ilgi kazanmaktı bunun için sevimlilikler yapıyordu, insanları kendine sevdiriyordu. Bir gencin statüsü bu durumda ne olabilirdi, kendini soyutlayamazdı ailesinden, okul arkadaşlarından, başarısından, eğitiminden, hareketlerinden, ilgiyi oda bekliyordu, takdir edilmeye ihtiyacı vardı, özgüven kazanacaktı başarılı olmasından, saygılı olduğundan, ilgi bekliyordu çevresinden, takdir toplamak istiyordu, statüsü oydu gencin, başarısı, saygısı, aldığı eğitimi kendini kanıtlamıştı bunlarla eksik olan alkışlanmaktı. Alkışla tamamlıyordu geldiği statüsünü, karşı da değildi, buna ihyacı vardı her şey kadarilgiye, her insan gibi gencinde.
Peki siz kendinizi adınızla mı tanıtırsınız, geldiğiniz mesleki konumuzla mı, hangi kimliğinizi kullanırsınız önce çevreye? Doktor mu, öğretmen mi, başkan mı, yönetici, profesör mü, ya da Ahmet, Zeynep, Esra, Ömer diye adınızla mı tanıtırsınız kendinizi önce? İnsanın kimliği statüsünün önüne geçer mi? Bir bankada işiniz var sizde yöneticisiniz adınızdan önce yöneticiyim mi dersiniz gittiğiniz bankaya, mesaj olarak insanlara ne vermek istiyorsunuz açıkça ifade edemediğiniz fikirlerinizi ben statü sahibiyim, ben şuyum demekle kanıtlamak mı kendinizi vatandaşlara. Asıl kimlik isim söylemekti sade bir şekilde, gerektiğinde kullanılmalı statü, her zaman değildi. İnsan neyin peşinde peki, ben senden statü olarak daha üsteyim demek mi, yarış içerisindeyiz adeta, asıl kimliklerimizi unutarak.
***
İnsanın kendini anlatması bu kadar haz vermemişti insana, çünkü yaptıklarıyla tamamlanıyordu insanoğlu, çiftçi, doktor, yönetici, patron, profesör, mühendis. Tanıtmaya, takdir toplamaya ihtiyacı vardı insanların kendini. Alkışlanmak, onore olmak istiyordu halk tarafından. Statü kimliğinin önüne geçiyordu böylece de.
Hep bir yarış içerisindeyiz kendimizle, çevremizdekilerle, önce olmak istediğimiz konum için çabalar orayı kazanır daha sonra olduğu konumu beğenmez daha iyisi için üst seviyeye çıkardı insan, hayat kovalıyordu insan da koşturuyordu varacağı konum için. Statü çok mu önemli sizin için kimilerine göre evet, kimisine göre de hayır. Ama bazı kısım bunu defalarca dile getirmekten kendini alamıyordu geldiği konumu anlatırken. Her iki lafından biri kendini kanıtlamaktı, aslında kanıtlamıştı orada bulunarak. Daha neyin peşindeydi o zaman statüsüyle, gösterdiği başarıları tarafından takdir edilmek istiyordu, toplum da görmüyordu ya da görmek istemiyordu insan bunun peşindeydi hep bir fark edilmek, önde olmak, alkışlanmak, saygı duyulmak.
Statü de kimliğin önüne geçmişti çoktan adını söylemeyi bile unutmuştu, belki de insanlara “ben şuyum, ben buyum”diyordu.
Herkes iyi konumda olmak ister ve bunun için çaba gösterir yeri gelince başarıları tarafından alkışlanmak, saygı görülmek, sevilmek ister bunlar mümkün şeyler her insan da olabilir sizin de, onun da, önemli olan statünün, insanın kimliğinin önüne geçmemesi, giderken hatırlanacağınız şey sizin nasıl bir kimliğe sahip olduğunuz kalmalı insanlarda.
Statü önemli, ama kimlik daha önemli sizi, siz yapan.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.