Çocuklarını özgüvenli yetiştirmek isteyen bir aile, sürekli çocuğu ile ilgilenir ve vicdanen; “Ben onunla çok ilgilendim, en ufak bir zorlandığı anda, yapamadığında hemen yardımına koştum” diyorsa ve bir gün çocuğun öğretmeni veliyi çağırıp; “Çocuğunuz derslerinde başarılı, bununla birlikte özgüven sorunu var” derse şaşırır mısınız? “Aa nasıl olur, ben onunla çok ilgileniyorum” diyebilir veli…
Aslında problemin ana sebebi budur zaten. Çocuğun tek başına yapabileceği durumlarda bile ona “dur, ben sana yardım edeyim” dediğinde aslında çocuğuna ne kadar zarar verdiğinin farkında mı?
Eğer çocuk ayakkabılarını bağlarken zorlanıyorsa ve siz hemen koşup bağlarsanız çocuk ayakkabı bağcıklarını bağlamayı öğrenemeyecektir. Onu izleyip ne yapması gerektiğini söylerseniz zamanla kendisi bağlayacaktır.
Çocukların yapabilecekleri şeylerde onlara müdahale edip, “sen odanı iyi toplayamazsın, yatağını düzgün toplamamışsın, dolabını düzenleyemezsin, çok düzgün olmalı” derseniz yani her şeyin mükemmel olmasını isteyen anne ve babalar çocuklara yardım etmiş sayılmaz, hatta onların özgüven gelişimini baltalamış olurlar.
Çocuk, okulda arkadaşları ile bir sorun yaşadı diyelim; ailesi “sen merak etme, ben yarın okul idaresi ve öğretmenin ile konuşurum” diyorsa ve bunun gibi birçok örnekler verebiliriz, bu örnekleri daha da artırabiliriz.
Aile çocuğuna şu mesajı veriyor; “evladım sen, kendini ifade edemezsin, konuşamazsın, bunları yapamazsın, beceremezsin, böyle durumlarla başa çıkamazsın. Ben sana güvenmiyorum ben hallederim.”
Peki aile evladına güvenmez ise, çocuk nasıl kendine güvenebilir ki?
Bu şu demek değil; çocukları yalnız bırakın… Bazı durumlarda onlara rehberlik edip “Sen bu sorunu tek başına çözebilirsin. Yarın rahatsız olduğun durumu arkadaşınla konuşup çözüme kavuşturacağına inanıyorum” gibi…
Böylece kendilerine bakmayı öğrenirler. Bir olay veya durumla karşılaştıklarında bir şeyler ters gidebilir, işte o zaman başkalarına güvenmek yerine problemi çözme konusunda kendilerinde güvenip çözüm üretip, kendilerine olan özgüven ve özsaygıları da her geçen gün artacaktır.
Bazı aileler de çocuklarını her durumda aşırı derecede överler, ki bunun tam tersini yapan aileler de vardır. Her ne yaparsa yapsın eleştiren ebeveynler vardır, “övgüyle bahsedersem şimdi şımarır” diye düşünen… Bunların her ikisini de yapmak aynı sonucu doğurur. Şöyle ki; özgüven duygusu, aşırı övgü ile veya eleştiri ile zaten gelmez, özgüven duygusu kişinin kendi yaptığı, başardığı, iyi şeylerle kazanılır.
Yüzmeye yeni başlayan bir kişi, suyun üzerinde durmayı başarınca, özgüveni gelip kulaç atmaya başlar ve gitgide ilerler. Siz ona ne kadar iltifat etseniz de eğer kendi suyun üzerinde durmayı başaramaz ise asla yüzmeyi öğrenemez değil mi?
Kişi kendine yetebileceğine inanırsa özgüvenli bir birey olur.
Çocuklarımıza yaşlarına göre bazı sorumluluklar verince ona şöyle diyoruz; “ben bu konuda sana güveniyorum, sen bunu yapabilirsin.”
Bununla birlikte birçok kişi sorumluluk almaktan kaçıyor. Bu sadece çocuklar için geçerli değil, büyükler de bazen sorumluluktan kaçabiliyor. Mesela fazla kilosu olan bir birey spor yapmaktan, nefsine hakim olma sorumluluğunu almayabiliyor.
Çocuklar ve hatta büyükler zamanlarının büyük bir kısmını televizyon, telefon, bilgisayar başında geçiriyorlar. Çocukların bir enstrüman, bir sporla uğraşmalarını sağlayıp başarabildiklerinde alacakları keyfin tadına varmalarını ve kendilerine olan güvenlerinin nasıl geliştiğine şahit olacaksınız.
Her bireyin kendisine göre bir yeteneği vardır. Hoşlandığı, başarabildikleri vardır. Bunları küçük görmeden, minik adımlarla yol alıp büyük başarıların geldiğini görmek isterseniz, bu gün yapmak istediğiniz ancak sürekli ertelendiğiniz, yapmadığınız bir şeye ilk adım olarak başlamaya var mısınız?
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.