(21 MART 2016)
Malumunuz; asrı aşan bir zamandır bir türlü adam gibi çalıştıramadığımız İnebolu Limanı, geçtiğimiz günlerde resmen özelleştirildi. Hem de öyle yabancı falan da değil, bizim Cengiz İnşaat, yani bizim Eti Bakır aldı. E hayırlı olsun, ne diyelim. Şimdiye kadar ne kadar kapasiteye sahip olduğunu dahi çözemediğimiz bir limana 76 milyon lira verip 49 yıllığına kiralamak cesaret işi. Üstüne bir de 5 yıl içinde 209 milyon lira daha harcanarak limanın mevcut 900 bin tonluk kapasitesinin 2 milyon 700 bin tona çıkarılması hedefleniyor. 2021 yılına kadar peyderpey yapılacak çalışmalar ile liman, tam manasıyla hizmete girmiş olacak.
Aslında özelleştirme konusunda geçmişteki acı tecrübelerimizi hesaba kattığımızda endişelenmemek elde değil. Örneğin Taşköprü SEKA Fabrikası’ 2003’te 500 kişiye istihdam sağlayan fabrikada özelleştirme sonucunda 50 kişi çalışıyor. Ülke genelinde de buna benzer birçok örnek olunca, özelleştirmeye sıcak bakmak zorlaşıyor. Ancak, aynen İnebolu Limanı’nda olduğu gibi ‘devletin işletmeyi beceremediği işletmeler’, çürümeye bırakılmak yerine mutlaka özelleştirilmeli. Hiç olmazsa denenmeli. Batarsa, zaten çürümeye bırakıldığı için çok fazla zararı olmayacak, tutarsa da zaten memleket kazanacak.
***
Liman bitti, tünel, hastane bitecek. Sırada; il merkeziyle İnebolu ve Tosya’yı birbirine bağlayacak yollar hikayesi, Doğu Çevre Yolu masalı, Sunta Kavşağı macerası, Karadeniz Sahil Yolu tantanası vs. vs.
Küçük bir il olmasına rağmen, gördüğünüz gibi Kastamonu’nun hikayesi, tantanası hiç bitmiyor. Buradan da anlaşılacağı üzere, Kastamonu’nun bundan sonraki en önemli mevzusu ‘yol’ olacak gibi.
Bundan yıllar önce değerli bir devlet büyüğümüz ‘yol medeniyettir’ dediğinde, o günün şartlarında açıkçası çok da tınlamamıştık. Sonraları ülkenin her köşesine binlerce kilometre otoban, duble yol (her neyse) yapılınca ‘medeniyet’ten kastın ne olduğunu idrak etmeye başladık. Lakin bu sefer de şöyle bir soru takılır oldu kafamıza; ‘Yol medeniyetse, Kastamonu medeniyetten neden bu kadar uzak’’’
Yapılanları asla inkar etmiyorum. Lakin yokluğa alıştırılan insanlar, bir süre sonra ‘varlık’a kavuştuklarında, alışmışlıkları yüzünden hayatlarında çok fazla bir değişiklik hissedemiyorlar.O yüzden bazı işleri zamanında yapmakta fayda var.
‘Ağlamayana meme yok’ denir hani’ Kastamonu’nun durumu da aynen böyle. O kadar eksiği, o kadar sıkıntısı olan bir memleket (hem de zamanında bakanları, önemli bürokratları olan bir il) ağlamayı, istemeyi neden becerememiş, neden beceri sahibi vekiller tayin edip de bugüne kadar sıkıntılarından kurtulamamış’
Esasen bu saatten sonra dövünmenin de kimseye faydası yok. ‘En iyi öğrenme, tecrübeyle olur’ misali, bunca acı tecrübeden sonra artık aklımızı başımıza toplama vaktidir. Devletin eskisi gibi ‘param yok’ bahanesi de yok. Başka hiçbir sebep de olmayacağına göre, artık istemeye başlamalı, verilmeyenin de gerçekten hesabını sormalıyız.
***
‘Hesap sor diyorsun da, gazetecisin sen neden sormuyorsun’’ Gazeteci mi’ O eskidendi’ Bugün ne Mehmet Barlas, ne de Emin Çölaşan gazeteci’ Yorum sizin’
***
Bugün Nevruz’ Türklerin, Kürtlerin, yani ‘Anadolu’nun Bahar Bayramı’. Ülkemizin üzerindeki kara bulutların yok olduğu, bahar güneşinin içimizi ısıttığı günler dileğiyle’ Kalın sağlıcakla’
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.