Sene 2006, günlerden 1 Mart
Devletimizin büyükleri, artık Kastamonunun da bir üniversitesi olsun demişler, sağolsunlar. Çok değil, sadece 3 ay sonra 10uncu yılını kutlayacak bir devlet üniversitesinden bahsediyoruz.
Kastamonu Üniversitesinin son 10 yılına şöyle bir göz attığımızda; (2012nin son günlerinde yaşanan acı olay dışında), yavaş da olsa bir gelişme görülüyor. Her ne kadar kampüsteki inşaatlar bir türlü bitmek bilmese de, yurt sorunu henüz çözüme kavuşturuluyor olsa da, önümüzdeki yıllarda geleceği parlak bir üniversiteden bahsetmek elbette mümkün. Elbette Kastamonu Üniversitesinin bir ODTÜ, bir İTÜ veya bir Gazi Üniversitesi çapında olmasını kimse beklemiyor. Ama hiç olmazsa gerçekten Kastamonunun Üniversitesi olabilme potansiyelini yakalayabilmeli. Fakat bu yavaş gelişmenin tek sorumlusunun üniversite yönetimi olduğunu söylemek de haksızlık olacaktır. 100 bin nüfuslu bir şehre bugünkü 25 bini aşan öğrenci nüfusunu entegre etmek, önümüzdeki 4 yıl içerisinde de 50 bine varan öğrenci sayısı hedeflemek kolay işler olmasa gerek.
Üniversiteyi eleştirmek, yerden yere vurmak işin kolay kısmı. Ancak bir kez de; şehrin bürokrasisi, işadamı, sivil toplumu ve de basını olarak şapkamızı önümüze koyup Kastamonu, üniversiteyi yeterince değerlendirebiliyor mu? diye kendimize sormamız gerek.
Kastamonunun sanayisi yeterince gelişmedi, turizmimiz bir türlü ilerleyemiyor, Kastamonunun logosu ayı mı olsun, yoksa Daha birçok noktada kendi kendimizi yiyoruz da, işin içinden bir türlü çıkamıyoruz.
KİM YARDIM İSTEDİ DE
Arada bir birileri çıkıp, Yahu bizim üniversitemiz var. Bunca kafa karışıklığımız varken üniversitemiz ne iş yapıyor, neden bize yol göstermiyor? diye yakınsa da, işin aslının pek de öyle olmadığını Rektör Seyit Aydından dinledik. Kim yardım istedi de, işbirliği yapalım dedi de üniversite sırtını döndü? diyerek karşı sitemde bulunan Rektörün, Kastamonu Üniversitesi şehirden kopuk şeklindeki eleştirilere bunca zamandır çıkıp net cevaplar vermemiş olması da işin başka bir yönü.
Kastamonu, özellikle tarihi ve doğal güzellikleriyle yaşanası bir vilayet. Lakin bunca güzelliklerinin arasında ülke çapında ünlü olduğu bir başka mevzu ise ortaklık kültürünün neredeyse hiç olmayışı. Evet birlikte iş yapmayı sevmiyoruz. İki kişi bir araya gelip de 3 kuruş fazla para kazanalım, 2 kişiye daha ekmek kapısı açalım zihniyetimiz maalesef yok. Bundan sonra da olmasını beklemek sadece pembe bir hayalden öteye geçmeyecektir.
Lakin, hiç olmazsa bugünümüzü kurtarmak adına, elde ne imkanlar varsa kullanmak, elimizden geldiği kadar değerlendirmek gerek. Üniversite de bu imkanlardan bir tanesi.
Örneğin; bir türlü çözemediğimiz Doğa Kültür Köyü konusunda kaç kişi Turizm Fakültesinin kapısını çaldı? Hadi bürokrasimiz bu işi çözemeyecek, bari özel sektörden bir Allahın kulu Saim Ateşin kapısını çalıp, Hocam; benim şöyle bir projem var, Allah rızası için bir yol gösterin de memlekete 3 kuruş faydamız olsun dedi mi?
Lafa gelince elimize kimse su dökemiyor, icraata gelince de önce bir deli çıksın yapsın da, olursa bir ara bakarızdan öteye geçemiyoruz. Şehrin üzerine örtülü ölü toprağını devlet eliyle atmaya çalıştık yıllarca. Ama olmuyor, olmayacak da Devlet dediğin yol, havaalanı, tünel yapar, belediye dediğin kanalizasyon, otopark Üniversite dediğin ise bilim üretir, yol gösterir. E yapıyor da.
Ama hiç kimse zorla gelip de gel sana yol göstereyim demez
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.