İnsanoğlu, tek başına bir evde yaşasa da hayatın bazı kısımlarının ilişkilerde devam etme mecburiyeti vardır. Mesela birlikte yaşamaksa da bir ailesi olabilir. Annesi, kardeşleri, akrabaları diyelim ki bunlarla da görüşmüyor. O zaman iş çevresi arkadaşları ya da ihtiyaçlarını karşılamak için alışveriş yaptığı insanlar yani demek istediğim herkes bir şekilde birileri ile iletişim halinde…
Peki bu ilişkileri ne kadar sağlıklı yaşayabiliyoruz. Bu ilişkilerde birileri için hep uğraşan kısmında mısınız ve hep onları memnun etmeye mi çalışıyorsunuz? Yoksa hiç kimseler umurunuzda değil mi?
‘Ne hali varsa görsün’, ‘bana ne, ben kendime bakarım’ mı diyenlerdensiniz?
Joseph Wolpe de insanların ilişki anlayışını 3 kısımda ele almış ve demiş ki, “Kişiler arası ilişkileri yürütmede başlıca üç olası yaklaşım vardır. Birincisi sadece kendinizi dikkate almak ve ötekileri hiçe sayarak sırtlarına binmektir. İkincisi her zaman kendinizden önce başkalarına yer vermektir. Üçüncü yaklaşım orta yoldur; birey önce kendisine yer verir ve ötekileri dikkate alır.”
Bir insan hayatı mutsuz olmak, başarısız olmak istiyorsa hiç bir zaman kendisine öncelik vermemeli ve başkaları için yaşamaya ve gayreti içinde olursa onun için iyi bir son olması tabi ki beklenemez. “Başkasının canını sıkmasına izin veren birisi canını sıkan kişiden daha da sefildir” diyor Samuel Butle…
Büyüklerimizden öğrendiğimiz doğru şeyleri bazen hayatımızda yanlış uygulaya biliyor bu tarz insanlar. Mesela alçak gönüllü olamaya çalışırken her şeyi alttan alma gibi anlıyorlar. Sakın yanlış anlaşılmasın, tabi ki alçak gönüllü olmak çok güzel bir öğreti, bununla birlikte mesela bir arkadaşınız zor durumda kaldı ve sizden yardım istedi ve ona yardım etmek sizi de mutlu eder. Fakat arkadaşınız zaman içinde bunu alışkanlık haline getirdi ve sizin zamanınız olmazsa da hep sizden onun için bir şeyler yapmanızı istedi. İşte o zaman bunu uygun bir dille arkadaşlığınızı bozmadan ve sizin kendinize ayırmanız gereken zamanda yardım edemeyeceğinizi ona anlatmanız sizin ve karşı tarafla ilişkinizin düzelmesini yardımcı olmasını sağlayabilir.
Bir de bunun tam tersi kimseler vardır. Bu kişiler de ‘kim ne derse desin umurumda değil, bana ne onlar rahatsız oluyorsa’ ya da ‘benim çıkarım ve keyfim önemli olan’ diye bir yaklaşımda bulunan bir insan eninde sonunda yalnız kalabilir. Çünkü kimse onun kölesi olarak yaratılmamıştır. Herkes böyle davranırsa hayat ne kadar çekilmez olur değil mi?
‘Bana ne alt komşu yüksek sesli müzikten hoşlanmıyorsa…’ veya ‘benim acelem var sıraya filan giremem’ gibi gibi…
İşte önemli olan; insan önce kendini sevmeli kendine değer vermeli ve daha sonra da ‘etrafımdaki insanlar için ne yapabilirim’ diye bakmalıdır. Ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak kendilerine önem veren insanlar etrafındaki ve bulundukları topluma olumlu yönde hep katkı sağlamışlardır. Mesela uçağa binince ‘herhangi bir olumsuz durumla karşılaşınca maskeyi önce kendinize, sonra varsa çocuğunuza takın’ şeklinde anons edilir, ‘önce o küçük bebeğe demiyor, çünkü sen hayatta kalırsan ancak yanındakine faydalı olursun…
1999 yılı ve öncesinde doğanlar ‘kendini sevmeyi’ bencillik, kendini beğenmişlik olarak algıladı. Yeni gelen 2000’li nesil de maalesef hep önceliğin kendisinde olması gerektiğini, kendi dışındakilerin ise pek önemli olmadığını varsayarak yaşamaya çalışıyor.
Tabi ki hem kendi değerini bilip karşıdaki insanlara önem veren nesil de yok değil. Bu sayının giderek hızla artacağına da inananlardanım.
Peki ya siz hangi anlayıştasınız?
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.