Her yılı günü, saati, dakikası, saniye ve saliseleriyle bir günü dahi bile atlamadan, her tarihten geçerek yaşarız 365 günü. 12 aydır insanın yaşayacağı, hayattan öğreneceği. 12 aydır ama bizlere birçok şey katar, kimi zaman da eksiltir bazı şeyleri. Kazandırır, kaybettirir, sevinçlerde yaşattırır elbette, tıpkı kışın en soğuğunda etrafı saran güneş gibi sevinçlerle karşı karşıya geldiğimiz zamanlarda olur, onlar insanın en unutulmaz an’larıdır. Güneş gibi sıcaklığını her daim korur. İnsanız; bazen öyle anlarımız olur ki, tıpkı hava durumunda gösterilen bir şehrin termometresinde -8 dereceyi gösterir gibi yaşamımızın bazı evreleri olur. İnsan zaten farklı bir dünyadır kendine, bir günü bir günüyle aynı değil, tıpkı hava gibi, sıcaklık gibi, doğan güneş, donduran kış gibiyizdir. Zaten aynı hayat ilmeği kaçmış bir hayattır, içerisinde neşe olmalı, heyecanlanmalı, merak olmalı, kimi vakitlerde hüzünde gerekir, çünkü her duygu durumu bir şeyler katar insana. Bizler de insan olarak hava gibiyiz her duyguyu yaşıyoruz, her mevsime tanık olduğumuz gibi…
Kısaca insan ve doğa benzetmemi yaptıktan sonra iklimlerinde zamanını unuttuklarından söz etmek istiyorum sizlere.
Önceleri her şeyin hiyerarşisi vardı yaz yazdaydı, kış kışta, ilkbahar ve sonbahar kendine hastı, ilkbahar sevinçti, sonbahar bir yılın sonunda hatırlatmaydı kendinden, yılın yorgunluğundan yapraklarını döküyordu, içimize hüzün çöküyor huzur da veriyordu sonbahar…
Şimdi ise ilk önce hiyerarşiyi sildik, düzen denen şeyi unutuverdik sonra mevsimlerin getirdiği her şeyi. Öyle karıştı ki mevsimler, iklimler, kar yağması gerekiyorken tabiata,22 derece sıcaklıkla karşı karşıyayız. İnsan da kışın ortasındaki sıcaklıktan memnundu, çünkü üşüyordu soğuktan, mutluydu açan güneşe ısınması gerekiyordu, bunu da güneşle sağlıyordu.
İklimler, sahiden unuttu mu dönemlerini, yoksa bunda insanın bir etkisi var mı? Elbette olduğunu düşünüyorum. Çünkü yaşamı yarına süren insandır, hayatı yaşanılır kılanda kitlelerdir. Hayat insan için var, zira mevsimlerde öyle. Ancak masum olan mevsimdi, insanın kirli düşüncesi vardı iklimleri birbirine atlattıracak şekilden. Şikâyet ediyoruz kışı yaşayamadığımızdan ama şikayete sebep olan biziz yine, doğaya verdiğimiz kirlilikten. Sonra ise mevsimleri unutuverdik, alıştık da bu durumdan kışın, kış gibi yaşanmadığını, yazın yaz gibi geçirilmediğinden. İnsan önce yadırgıyor, şikâyetçi oluyor sonra ne hikmetse yadırgadığı şeylere kabul gözüyle bakıyor sanki içinde yaşadığı duruma yıllarca alışmış gibi. İnsanda alışıyor önce özlüyor sonra kabulleniyor, iklimi olduğu gibi yaşıyor, kışın merkezinde kaban giymek yerine tişört giyer oluyor, garipsenecek durumdayız. İklimin etkisinde bizim de etkimiz var, kimi zaman zararlı gazları havaya karıştırmaktan, sonrası zararlı salınımların olumsuz etkilerini yaşamaktan, iklimi olması gerektiği gibi yaşayamamaktan mustarip oluruz hep.
İklimler sırayı beklemez oldu, tıpkı insan gibi. Vaktinden önce erik ağaçları çiçek açtı, kışın, vakti gelmeden her meyveyi satın alıp yer olduk, sonra sağlığımız bozuldu, vaktinden önce açan çiçeğin meyvesini alıp yemekten. İklim kendi içinde endişeye kapıldı, tabiri caizse insan gibi, acaba yarın nasıl bir gün evrene mevsim sunabilsem de insanlara beklemedikleri bir hava yansıtabilsem der oldu. İklim değişti her şeyi hızlandırılmış bir şekilde yaşıyoruz, kimi zaman gün içinde iklimlerin bir arada yaşandığına tanık oluyoruz, sel, fırtına, yağmur ve güneşi gibi.
Yarın karışık bir hava olayı yaşayabiliriz, mevsimler yerlerini de şaşırabilir, kışı kış gibi de yaşamayabiliriz, sıcağa özlem de duyarız, ancak farkında olabilirsek doğanın bizim için ne kadar kıymetli olduğunu, o vakit hiçbir hava olayına ne şaşırırız, ne alışırız, ne de özlem duyarız, hep olmasa da biraz bizim elimizde iklimlerin yaşanılır kılınması doğaya sahip çıkalım.
İklim rotasını şaşırmasın.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.