Bu yazıdaki tüm karakterler ve onların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır. Tamamen hayat ürünüdür.
KORNALI EYLEM
Mart ayı itibariyle sağlık çalışanlarımızın yükleri kat ve kat arttı. Çalışmaları gerekenden katlarca daha fazlasını çalıştı ve hak ettiklerinin daha azını aldı. Ailesinden, sevdiklerinden uzak kaldı. Her ne kadar halk tedbirleri salsa da; hastanedeki beyaz tulumlu kahramanlar kan ter içinde kalmalarına rağmen azimle çalışmaya devam etti. Lakin…
Geçtiğimiz gün Sağlık-Sen tarafından Kastamonu Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin önünde bir basın açıklaması yapıldı ve hak ettiklerinin kendilerine verilmesi talep edildi. Gayet güzel; sendikalar seslerini çıkarmalı ama basın açıklamasından önce arabalarla yapılan konvoy, 2020 yılına yakışmadı. Düğün konvoyu gibi, içeride onlarca hastanın yattığı bir hastane binasının önünde bangır bangır korna basmak ne sağlıkçılara yakıştı ne de Sağlık-Sen’e… Bu olay esnasında utandım, elime telefonu aldım ve kimseye bakmamak için kafamı öne eğdim, gariban bir Türk genci olarak naçizane bir uyarı ve öneri; “Hastanenin önünde korna basılmaz.”
Az kalsın dolu tarafından bakmayı unutuyordum. Sağlık-Sen yönetimi ve üyelerine KEAH’ta yatan hastalarımıza araçlarının kornalarıyla yaptığı resitalden dolayı teşekkür ve minnetlerimi sunarım.
FİŞ KESMEYEN MİLLİYETÇİ
Geçtiğimiz günlerde çok sevdiğimiz bir dostumdan alışveriş yaptım, ücretini öderken ‘Fiş verecek misin?’ dediğimde bir şey demedi ama sanki ‘Ne fişi ya, fiş mi kaldı’ der gibi geldi. Aslında onun bir suçu yok, denetimlerin yetersizliği, yeni alışkanlıklar doğurdu. Fiş, fatura gibi vergi vermemizi sağlayan durumları gerçekleştirmiyoruz, zorunlu olmadıkça da göz boyamak dışında fiş kesmiyoruz. Bu arada; o çok sevdiğim arkadaşım akşam sosyal medya hesabından vatan sevgisini belirten paylaşım yaptı. Fiş kesmesek de racon kesiyoruz.
SAFRANBOLU’DAKİ KASTAMONULU
Geçtiğimiz Pazar günü Safranbolu’ya gittim. Bildiğiniz üzere tarihi binalarıyla UNESCO Dünya Mirası Kenti olarak tanınıyor. Şöyle yüksek bir bölgeye çıkıp şehre baktım. Lakin yanımdaki onlarca turist şaşırırken, ben ise sıradan bir bakış atıyordum. Benim onlardan farkım da, Kastamonu’dan gelmemdi. Nicelik ve nitelik olarak, Safranbolu’dan kat kat daha iyi olmamıza rağmen, her yıl yüzbinlerce turist bize değil Safranbolu’ya gidiyor. Mesele sahip olmak mı yoksa; sahip olduğunu pazarlamak mı? Aman neyse komşuda pişer bize de düşer. Belki uğrarlar geçerken…
UYUYAN MEMNUN UYUTAN MEMNUN
Kastamonu bürokrasisini ve siyasetçilerini düşündüğümde aklıma sabah alarm kurup uyanamamak geliyor. Mesele ben her sabah alarmımı kursam ve duysam da uyanamıyorum. İster istemez gecikme oluyor. Siyasiler de yaptıkları konuşmalarda ‘İki yıla bu iş bitecek’, ‘2020’de şu olacak’ gibi onlarca terimi rahatlıkla kullanmasına rağmen bir türlü gerçekleşmiyor. Alarmı kuran kendisi, uyanması gereken halk fakat tık yok. Gözler kapalı, algı yok.
İşin garip tarafı da aradan yıllar geçse de kimse ‘yav şu iş ne oldu’ diye sormuyor.
Uyuyan memnun uyutan memnun…
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.