‘Bal üretimi yeterli ama tüketim yok’
...
‘Bal üretimi yeterli ama tüketim yok’
KASTAMONU Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Ahmet Erden, bal konusunda merak edilen sorulara yanıt verdi. Üretimden tüketime, arı ürünlerinden balın faydalarına kadar çeşitli konularda konuşan Erden, Arı Yetiştiriciliği Birliği’nin projeleri hakkında da bilgi verdi. “YETERLİ ÜRETİM VAR, YETERSİZ OLAN TÜKETİM” Türkiye’de yeterli bal üretimi olduğunu, ihraç edildiğini ancak ülke genelinde tüketimin az olduğunu vurgulayan Erden; “Türkiye’de yeterli bal üretimi var, ama yeterli tüketim yok. Yıla böldüğümüzde Türkiye genelinde kişi başı bir kilogram bal yenmiyor. Çoğu kesim eti nadir yiyor, kurbandan kurbana ancak et yüzü görüyorlar, ama balı o kadar da yemiyorlar. Türkiye nüfusu 82 milyon. Bizim yıllık üretimimiz 80 bin ton. Türkiye’de 8 milyon civarında arı kolonisi mevcudu var. Dünya genelinde ikinci sıradayız. Türkiye’nin bal ihtiyacı karşılanıyor, ancak tüketim yok. Çam balı olarak ihraç ediyoruz. Çam balı sadece Ege’de olur, ama biz çam balının yüzde 80’ini ihraç ediyoruz. Türkiye’de tüketilen çok az yer var. Dünya pazarında çam balının tüketimi karşılamadığı tek ülke Türkiye. Yüzde 90 pazar payını Türkiye karşılıyor” dedi. BAL, DOĞAL ANTİBİYOTİK Birlik Başkanı Ahmet Erden, dünya genelindeki antibiyotiklerden 3 kat daha fazla yararın kestane balından alınabileceğini ifade ederek şöyle devam etti; “Ülkemiz çam balını sevmiyor. Kestane balını da sevmiyor ne yazık ki. Kestane balı çok faydalı, acı diyorlar ancak belli bir süre sonra ağız alışıyor. Hâlbuki çok faydalı. Kestane balının, dünya genelindeki antibiyotiklerin dozunun 3 katına denk gelen etkisi var. Hem de ilaç da değil, doğal gıda olarak alıyorsunuz. En çok rahatsız olduğumuz kış dönemi, hele ki erken ilkbahar ve geç sonbaharda bu gribal enfeksiyon dediğimiz hastalıklara çok sık rastlıyoruz. Ama bu balları düzenli olarak yediğimizde gerek kestane balı gerek orman gülü balı dediğimiz halk arasında deli bal adıyla bilinen bir balımız var, antibiyotik etkisi gösterdiği için bu hastalıklara yakalanma riskinizi azaltıyor. Ayrıca bal düzenli kullanımda bağışıklık sistemini de güçlü bir hale getiriyor.” “DELİ BAL FAZLA YENİRSE HASTANELİK EDER” “Deli bal dedik, ama bu balla ilgili şunu da açıklamak gerekir; Orman gülü balı dediğimiz deli balın tüketimi henüz tüketim izni aşamasına gelmedi. Üretiliyor ama ruhsatı alınmamış. Kocakarı ilacı olarak halk arasında tüketimi gerçekleşiyor. Her ne kadar antioksidan barındırsa da içerisinde ‘granayotoksin’ denilen bir madde var. Grayanotoksin dediğimiz bu zehirli madde, balı fazla aldığımız zaman vücudu önemli ölçüde sarsıyor. Tansiyonu 0’a yakın düşürüyor. Hatta insanı hastanelik edebiliyor. Bu sebeple üretime izin verilmedi. Ama sabah-akşam günlük dozları bir çay kaşığı veya en fazla bir tatlı kaşığı alındığı sürece herhangi bir yan etkisi yok. Vücudu zinde de tutar, gribal enfeksiyon dediğimiz hatta daha kronikleşmiş gripleri de tedavi edici bir özelliğe sahip.” “KASTAMONU’DA BAL ÜRETİMİ NE YAZIK Kİ YETERSİZ” Kastamonu’da birliğe kayıtlı olan 60 bin civarında arı kovanı olduğunu, birlik dışındaki 38 küçük çaplı birliklerdeki kovan sayılarıyla beraber bu sayının 80 bine çıktığını, ancak yine de yeterli bal üretimi olmadığını belirten Erden sebeplerini şu şekilde sıraladı; “Ne yazık ki bunun ilk sebebi bilinçsiz arıcılık faaliyeti. Anadan babadan veya kulaktan dolma bilgilerle, bilinçsiz şekilde arıcılık yapılıyor. Ruhsatı verilmemiş, arıya ve insan sağlığına zararlı olan koruyucu ilaçlar kullandığını zannediyorlar. Oysa arıya zarar veriyorlar hatta ürettiği bala da. Bir diğer sebep de, arıcılığın hobi olarak yapılması. Yani ‘köyde dururken evin yanındaki boş kutunun içini dolduralım da en azından çocukların yiyeceği çıksın’ diye yapıyorlar. Bu şekilde olmamalı. Daha teknik düzeyde ve en az 5-10 kovanla bu iş yapılmalı. İlk kez arıcılığa başlayanlara, 3-5 kovanla başlamasını tavsiye ediyoruz. Kesinlikle 1-2 kovanla başlamasını tavsiye etmeyiz. Bir kovan söndüğü zaman morali de bozulur çünkü üreticinin, arıcılığa sevgisi de azalır. Oysa 10 kovandan yarısı sönse geriye 5 kovanı kalıyor. Bu şekilde yine devam edebilir. Bir diğer sebep, seyyar arıcılık yapılmıyor. Gezginci arıcılık veya göçer arıcılık da denir buna. Eskiden evi köyü olmayan göçer aileler sıcak bölgelere hareket ederek yılını doldururlardı. Biz de böyle sıcak bölgelere kovanlarımızı nakletmek suretiyle o sıcak bölgenin hem nektarını (ham bal) almak, hem de bizim işçi arı popülasyonu dediğimiz mevcudu 50 binin altına düşürmemek için bu teknik arıcılığa uymamız gerekir. Yani seyyar arıcılık yapmamız gerekir.” “ARININ İÇGÜDÜSÜNÜ BİLİYORUZ” Ahmet Erden, arıların belli bir bitkinin balını yaparken nasıl başka bitkilerden öz alıp karıştırmadığını ve arıcıların arıların ürettiği balın, hangi bitkinin balı olduğunu nereden anladıklarını da şu şekilde açıkladı; “Nahl Suresi’nde geçen ‘Allah’ın size öğrettiği yoldan’ sözü de buna karşılık veriyor. Arılar, sabah hangi çiçeğe konmuşsa, akşama kadar o çiçeğe gider. Elmaya gitmiş olsun, o sırada incir gördü diyelim, gidip de ‘incirden alayım’ demez. Biz arıcıların fark etmesi de ya gurmelikle olur ya da kesin çözüm olması için kimyasal analizler yapılır. Ayrıca arının içgüdüsünü bildiğimiz için o yörede hangi bitki daha kaliteli ise arılar ilk önce o balları taşır. Onu doldurmadan üzerine başka bal doldurmaz. Belli bir çiçeğe gider. Nektarın bittiğini gördüğümüz an hemen o balı hasat eder tekrar koyarız.” “ŞEKER ŞURUBU VERİLMESİ, BALIN ŞEKERLİ OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ” Birlik Başkanı, halk arasında yanlış bilinen teşvik şurubu konusuna da değinerek, erken ilkbaharda kovanlara şeker şurubu takviye ettiklerini ve bunu verme sebeplerinin larvaların beslenmesi için olduğunu belirterek; “Erken ilkbaharda şeker şurubuyla takviye ediyoruz. Halk arasında belki bu yanlış anlaşılıyor ama arılara şeker şurubu vermek balın şekerli olduğu anlamına gelmiyor. Bizim arılara şeker şurubu vermemizin sebebi ve etkisi şöyle oluyor; Bal nereye doluyor, peteklere. O peteklerin içinde de altıgen büyüklüğünde gözler var. O gözlerde arıların üremesini ve çoğalmasını sağlayacak olan yavru arılar var. Larvalar var yani. İşte bizim vermiş olduğumuz o şeker şurubu onların beslenmesinde kullanılıyor. Ta ki etrafta bal akımı olana kadar. Kastamonu’da bal akımı da sahil kesimlerinde Mayıs’ın 15’inde başlar, ondan öncesinde de bal akımı var ama arıları doyuracak kadar veya kovanda fazla miktarda bulunacak kadar değil. Kovanda 10 tane çıta var ve o çıtaların bir yüzünde 2 ila 3 bin civarında göz bulunuyor. Her iki yüzünde toplamda 5-6 bin göz var. O gözlere üremeyi sağlamak için yavru arı dediğimiz larvalar dolduruyor. Arılar bu 10 çıtayı doldurduğunda larvalardan çıkan arılar çoğalacağından kovana sığmayacağından ilave ek bir kat daha veriyoruz. Biz buna ballı kat diyoruz. İşte arılar o kata balı taşıyor. Artık o aşamadan sonra da şeker şurubu vermiyoruz” dedi. “SEYYAR ARICILIK İLE YILDA 3 KERE BAL ALMIŞ OLURUZ” Seyyar arıcılığın önemine de değinen Erden; “Seyyar arıcılar, bal akımını takip eder. 20 gün süresi var zaten bu bal akımının. Mayıs’ın 15’inde bal akımı dediğimiz, çiçeklerin kusmuş olduğu şekerli sıvı olan ham nektar gelmeye başlar. Haziran’ın 15’inde veya sonunda bu bal akımı biter. Haziran’da bitince seyyar arıcı, ya yaylaya gider Erzurum’a Kars’a ya da bizim iç kesime Ilgaz’a ya da Çankırı kırsalına gider. Kastamonu’da da bal akımı sahil kesiminde Temmuz’un başında biter ondan sonra Devrekâni veya Ilgaz’a götürür veya Taşköprü’nün Erek Dağlarına, Ilgaz’ın devamı olan dağlara götürür. Gerek Karadeniz kıyılarına, gerekse D100 diye tabir ettiğimiz karayolunu takip eden dağ kenarlarına götürür. Veya dediğimiz gibi yaylalara götürür, Kars, Erzurum gibi. Sonbahara doğru da Tekirdağ tarafına götürür. Burada ayçiçeği var. Ayçiçeğinin balını aldıktan sonra da Ege’ye gelir çam balı için. İşte bu şekilde seyyar arıcılıkla yılda en az 3 kere bal almış oluruz. Her birinden de 15 kilogram asgari düzeyde bal alsak, bizim bir kovandan alacağımız bal miktarı yılda 40-45 kilogram olur. Oysa biz burada sadece bir kovandan yılda 10 kilogram civarında bal alıyoruz. Seyyar arıcılık yapmadığımız için. Bu yüzden seyyar arıcılık yapmak çok önemli. Gerek Türkiye açısından, gerek milli ekonomiye katkı açısından ve gerekse de yeryüzündeki bitkilerin devamlılığını sağlaması açısından ciddi etkisi olur” şeklinde konuştu. “ARILAR, BİTKİ DEVAMLILIĞINDA BÜYÜK ROL OYNUYOR” Bitkilerin tohumlarını bir sonraki yıla aktarmasında, çoğalmasında arıların çok büyük katkısı olduğunu, bunun popülasyon, yani bitkilerin tozlaşması anlamına geldiğini açıklayan Ahmet Erden, konuşmasına şöyle devam etti; “Popülasyon, bizim için çok önemli. Arılar bu sayede bitki örtüsünün devamlılığını sağlıyor. Yeryüzündeki tozlaşmanın gerek yem bitkilerinde, gerek meyvelerde, gerek otsu bitkilerdeki tozlaşmanın yüzde 85’ini bal arıları sağlıyor. Kuraklığın yaşanmaması, toprağın kaymasının önlenmesi, çeşit çeşit meyveleri tadında yememiz arılara bağlı. Son yıllarda polinasyon yani tozlaşmanın yerine getirecek hormonlar kullanmış ama bu meyvenin tadını da vermiyor gereken şeklini de vermiyor. Ya çok büyük oluyorlar ya da yamuk yumuk oluyorlar. Hâlbuki arıyla yapılan tozlaşma, normalde olması gereken olgunluk ve lezzeti sağlıyor. Hem de kendine has şeklini verdiriyor. Bu da baldan daha çok arıların polinasyon olayının biz insanoğluna çok büyük hizmet ettiğini gösteriyor.” “NAHL SURESİ’NİN 68 VE 69’NCU AYETLERİ BİZE BİLDİRİYOR” Birlik Başkanı Erden, Kur’an-ı Kerim’de Nahl Suresi’nin 68-69’ncu ayetlerinin, arılar ve balla ilgili bizlere çok şey anlattığını söyleyerek şöyle ifade etti; “Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim’in Nahl Suresi 68-69 uncu ayetleri mealen şöyle der; ‘Rabbin bal arısına dağlarda taşlarda ovalarda ağaç kavuklarında hatta insan eliyle yapılan çardakları yuva edin. Daha sonra yeryüzündeki tüm çiçekleri Tanrının sana öğrettiği yoldan ziyaret et. Onların bünyelerinde tatlı bir sıvı vardır ki insanoğluna şifa olsun. Düşünenler için bunda bir tevekkül vardır.’ İşte bu 69’uncu ayet, balın önemini, arıların kutsal bir hayvan olduğunu, insanoğluna şifa olsun kelimesini ve daha önemlisi de ‘insanoğluna bir ibret olsun’ veya ‘düşünenler için bunda bir tevekkül vardır’ demesi tüm bilgileri ve iyi niyetleri bu noktada birleştiriyor. Evden örnek verelim mesela; evde anne, baba, anneanne, dede, 2 de çocuk olsa toplamda 6 kişi. Bu 6 kişi içinde ister istemez husumet çıkar mı? Evet, çıkar. Ancak arılara bakıyoruz, bir kovanda erkek arı ve işçi arılar olarak toplamda 100 bin ve üzerinde arı var. Kendi kovanları içinde biri bir diğeriyle kavga etmez. Çünkü herkes yapacağı işi bilir. Ama yan kovandan bir tane arı girmeye çalışsa onu içeri almazlar. İşte düşünenler için ibret alması veya tevekkül vardır kelimesi burada devreye giriyor.” “ARININ BAL DIŞINDA DAHA BAŞKA ÜRÜNLERİ DE VAR” Arıların, balın dışında başka yararlı ürünler de ürettiklerine değinen Ahmet Erden; “Bal zurnanın son deliği. Sebebi de bundan daha başka ürettiği şeyler var. Bunlardan biri ‘propolis’. Son 5 yıldır arıcılarımıza polen tuzakları dağıtıyoruz. Bunların kullanımını gösteriyoruz. Bu polen tuzakları ızgara şeklinde. O ızgara aralarına ışık geldikçe arılar propolis ismini verdiğimiz maddeyle o araları kapatıyor. Biz de onları oradan alarak kazımak suretiyle üretimini sağlamış oluyoruz. Daha öncesinde halk bunu bilmiyordu, kaldırıp atıyorlardı. Buna ‘pire balı’ derlerdi. Ama yanlış, doğrusu ‘propolis’. Onun nerede kullanıldığını bilmiyordu. Bunu damıtmak suretiyle, hücre yenilenmesinde, koruyucu maddelerde, kozmetik sanayisinde, hatta boya ve cila sanayisinde de kullanımı mevcut. Son on yılda araştırmalar neticesinde kanser hücrelerinin kamuflesinde kullanılıyor, yani bertaraf ediyor kanseri. Kanser tedavilerinde de son 10 yıldır kullanılıyor. Bir diğer önemli arı ürünü ‘arısütü’. Arısütü, hücre yeniler, doğurganlığı artırır, dayanıklılığı arttırır ve vücutta gerekli olan selülozun dışındaki tüm gıda maddelerini içerir bu sebeple arısütü de oldukça önemli bir üründür. Bir başka önemli ürün, ‘arı zehri’. ‘Apiterapi’ denilen arı biliminde, ya arıları sokturmak suretiyle direk olarak sağlanabilir ya da bunun üretimini sağlayarak zerk ederek şırıngalarla yapılabilir. Bu arılarda bulunan zehir, arının verdiği acının dışında 10 kat fazla yararı vardır. Örneğin, 10 yıl oluyor ben sigarayı bırakalı. 58 kilogramdım, ne grip oldum ne başka bir şey. Bunun sebebi sürekli arı soktuğu içindi. Belki bu arıcılığı bilmeyenler için esprili bir durum olabilir ama kesinlikle öyle değil. Arı soktuğunda o zehri vücuda zindelik verir. Polen ve bal mumu da diğer önemli ürünler arasındadır” ifadelerine yer verdi. ENTEGRE ARICILIK PROJESİ… ‘Entegre Arıcılık Projesi’ isminde bir projelerinin olduğunu ve bu projede arıcılıkla ilgili ne varsa onlarla ilgili sürdürülebilir, sürekli ve uygulamalı eğitim verileceğini aktaran Erden; “Hükümetimiz ‘Genç Çiftçi’ adı altında bir proje üretti. Aslında süper bir proje. Üretimini sağlayamayan, geçim derdine düşmüş kırsal kesimdeki vatandaş, çareyi taşradan kentlere inmekte buldu. Çünkü yeterli kazançları yok. Ama bu Genç Çiftçi Projesi’yle kimi büyükbaş hayvancılık üzerine, kimisi süt üzerine, kimisi besi üzerine, kimi sera üzerine, kimisi koyun, keçi üzerine projeyi başlattı. Biz de bunların yanında arıcılık üzerine Genç Çiftçi Projesi’ne adım attık. Bunu bizzat hükümetin bize vermiş olduğu yetkiyle, Türkiye genelinde 81 ilde birlikler aracılığıyla tedarikini ve teslimatını yaptık. Bu genç çiftçilerimize baktık, bunu yaparak başarılı olduk, bu sefer de bu genç çiftçi gibi bir proje de biz üretelim istedik. Her evden bir çift veya bir abi-kardeş, yaşlı değil gençlerden bahsediyorum. Çünkü hedefimiz bu işi devam ettirebilecek, para getirecek ve bir gelir sağlayacak olduğunu bildiğimiz için bu projeyi yaptık. U proje kapsamında, arı ürünlerinin üretimi ve arıcılık alanında uygulamalı ve sürdürülebilir eğitim vereceğiz” dedi. Ahmet Erden, proje kapsamında neler yapılacağını şu ifadelerle anlattı; “Entegre projesinin ana hattı şu; Bir, arıcıya sürdürülebilir sürekli eğitim vereceğiz. Örneğin, ilkbaharda arı bakımlarıyla ilgili eğitim, ilkbahar sonrası o sezon içinde üretilecek ürün için eğitim, sonbaharda arı bakımıyla ilgili eğitim, sonbaharda arıcıların seyyar arıcılığa yönlendirilmesi ya da sabit kalacaksa kışlamasıyla ilgili eğitim vereceğiz. Bir yıl içinde bunu yapacağız. İki, arı ürünlerinin sezona göre üretim eğitimi ve sahada uygulanmasını yapacağız. Arı ürünleri içinde de arısütü, propolis, polen, arı zehri, balmumu mevcut. Üç, endemik bitkilerden elde ettiğimiz balı, parmak izi çıkararak tanıtacağız. Kestane balının parmak izini çıkardık. Kestane balında, Türkiye geneline kıyasladığımız zaman polen yoğunluğu en yüksek olan yüzde 79 ile Kastamonu. Kestane balında birinci ildir Kastamonu. Bir diğeri de çiçek balımız. Diğer illerden farklıdır. Çünkü endemik bitki floramız mevcut. İnsanlar bu endemik bitkilerden olan balımız raflardaki yerini ancak bu analizler yapıldıktan sonra alacaklar. Bu sadece Kastamonu için değil diğer iller için de önemli.” “TARIM BAKANLIĞI’NIN TSE’SİNE GİRECEK” Arıcılar Birliği Başkanı Ahmet Erden, Türkiye genelinde 4 yıllık bir araştırma projesi üzerinde çalıştıklarını ve bu projenin bu yıl tamamlanarak Tarım Bakanlığı’nın Türk Standartları Enstitüsü’ne gireceğini belirterek şunları söyledi; “Benim balım iyi diyoruz ama balımızın içinde ne olduğunu bilmiyoruz. 4 yıllık bir araştırma çalışması yaptık, bu sene son senesi. 200 sayfalık bir araştırma. Kestane balı, ayçiçeği balı, geven balı, pamuk balı, narenciye balı. Bunların içerisinde zararlı, yararlı, istenen, istenmeyen, ağır metallere kadar içinde ne varsa bu araştırma bunu belirtiyor. Bu 4 yıllık çalışma bu monoflora dediğimiz balların tebliği yayınlanmak suretiyle olması gereken standartlar çıkacak. Örnek vereyim bugün, kestane balı olarak çıkan balların içinde yüzde 45 polen olduğu zaman bu bal piyasada satılabiliyor. İçine isterse çiçek balı da katmış olsun eğer içinde yüzde 45 polen varsa kestane balı diye satılabiliyor. Bu 4 yıllık araştırma şunu sağlayacak; Balın gerek nem oranı, gerek ağır metal oranı, gerek mineral maddelerdeki kimyasal artılar, eksiler… Bunların ortalamaları alınacak ve o zaman diyecekler ki ‘Balda olması gereken ortalama polen oranı yüzde 45 değil, en az yüzde 65-70 civarında.’ Tarım Bakanlığı’nın ‘Türk Standartları Enstitüsü’ (TSE) ne girecek. Çünkü bu çalışmayı sadece Kastamonu olarak yapmıyoruz. Diğer illerle de yapıyoruz. Bu ulusal bir proje. Ancak bu projeyi Karadeniz Balı olarak uluslararası bir alana taşımayı hedefliyoruz.” (Nihan Kıran / ÖZEL HABER)Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.