Yeniden ‘kendirin başkenti’ olabiliriz
...
Yeniden ‘kendirin başkenti’ olabiliriz
KASTAMONU Sanayici ve İşadamları Derneği (KASİAD) tarafından düzenlenen ‘Kastamonu 2. İş Dünyası Zirvesi’, geçtiğimiz Cumartesi akşamı Rüya Düğün ve Kültür Merkezi’nde geniş katılımla gerçekleştirildi. ‘Kendir Başkenti Kastamonu’ başlığıyla düzenlenen programa AK Parti Milletvekili Metin Çelik, CHP Milletvekili Hasan Baltacı, Vali Yardımcısı aynı zamanda Taşköprü Kaymakamı İbrahim Çenet, Belediye Başkanı R. Galip Vidinlioğlu, KASİAD Genel Başkanı Ayhan Aslan, ilçe belediye başkanları, STK temsilcileri ile ilimizden ve İstanbul’dan çok sayıda iş adamı katıldı. İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayıp Kur’an tilavetiyle devam eden program protokol konuşmalarıyla sürdürüldü. Moderatörlüğünü gazeteci-yazar Mustafa Afacan’ın yaptığı, ana konusu ‘kendir’ olan panele konuşmacı olarak Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdür Yardımcısı İhsan Emiralioğlu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Kenevir Enstitüsü Kurucusu Dr. Yalçın Koçak ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Lif ve Kâğıt Teknolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Usta katıldı. KATAR; “KASTAMONU BİZLER İÇİN BİR MEMLEKET OLMANIN ÖTESİNDE” İş Dünyası Zirvesi’nin açılış konuşmasını yapan KASİAD Kastamonu Şube Başkanı Ahmet Katar, zirvenin, salonda geçirilen birkaç saatten, konuşulan birkaç meseleden ibaret bir organizasyon olmadığını ifade ederek amaçlarının burada toplanıp, konuşup, kucaklaşıp, vedalaşmak olmadığını vurguladı. KASİAD Kastamonu Şubesi olarak, İş Dünyası Zirvesi’ndeki en temel amacın Kastamonu’yu, Kastamonu’nun doğal ve kültürel zenginliklerini, Kastamonu’nun sahip olduğu potansiyellerini, Kastamonu’nun manevi iklimini, Kastamonulu olup şehir dışında ikamet eden iş adamı ve sanayicilere, hemşerilerimize Kastamonu’nun havasını unutturmamak olduğunu aktaran Katar, Kastamonu’nun bir memleketten her zaman daha fazlası olduğunu, Kastamonu’ya, doğup büyüdüğümüz, hayatımızı sürdürdüğümüz bir şehir olmanın ötesinde hep daha güçlü duygularla bağlı olduklarını, Kastamonu’nun, herkesin ortak değeri ve mirası olduğunu belirterek; “Zaman zaman ifade ettiğim gibi böylesine güçlü bir kitlenin, sınırları dışında da çok güçlü bir lobiye sahip olan memleketin; daha çok gelişmesi, daha çok büyümesi ve adından daha çok söz ettirmesi gerektiğini düşünüyorum. İnancım o ki; bu amaca ulaşmanın en büyük yolu bu salonda bulunan ruhun, sahip olduğumuz heyecanın sürekli diri tutulmasıdır. Kastamonu için ortak aklın hâkim olduğu, şehrin tüm dinamiklerinin gönüllülük esasına dayalı olarak bir araya geldiği bir platform kurulması talebimizde bu yüzden oldu. Hepimiz bu toplumun, bu memleketin bir parçası olarak ortaya koyacağımız irade, gerektiğinde alacağımız risklerle, memleket sorunlarının çözümünde sürece dâhil olmak zorundayız. Artık hatırla, makam sahibi olmuş hemşeri desteği ile şehre katkı sunmak dönemi bitti. Memleketin büyümesi, gelişmesi, uzun vadeli tarım, sanayi ve turizm yatırımları ile oluyor. Yani kalkınma bu salonda bulunan kitlenin harekete geçmesiyle elde ediliyor. Kastamonu bir tarım şehri. Bugün, bunun bir parçası olan kendiri konuşacağız” şeklinde konuştu. “TÜRKİYENİN İLK VE TEK SARIMSAK FABRİKASININ KAPANMA TEHLİKESİ VAR” Kastamonu’da 11 adet coğrafi işaretli ürün olduğunu ve bunların başında tarım ürünleri olarak Taşköprü sarımsağı, Tosya Pirinci, İhsangazi Siyez Bulguru geldiğini ifade eden Ahmet Katar; “Bu ürünleri yeteri kadar profesyonel şekilde üretip, pazarlayabiliyor muyuz? İfade etmek istediğim nokta, Kastamonu sahip olduğu ürünlerde lider ve marka il olabilecek konumda ama bu konuda tarımsal ürünlerin sanayi koluna dönüştürülmesi noktasında ciddi sorunlarımız var. Bugün Türkiye’nin ilk ve tek sarımsak fabrikası olan, organize sanayi bölgemizde bulunan tesis kapanma tehdidiyle karşı karşıyadır. Elbette her şirketin ekonomik sorunları olabilir. Ama bunlar çözülebilecek problemlerse ve ortaya konan ürünler şehrin marka kimliği açısından değerliyse bizim bu şirketlerimize sahip çıkmamız gerekmektedir” dedi. “TÜRKİYE’NİN KENDİR İHTİYACININ YÜZDE 63’ÜNÜ KASTAMONU SAĞLIYORDU” Şube Başkanı Katar, özellikle üzerinde durmak istedikleri meselenin kendir olduğunu belirterek konuşmasına şöyle devam etti; “Elbette bizim kendir ve kenevirden kastımız Hint keneviri değil, endüstriyel olarak birçok sanayi kolunda hammadde olarak kullanılan endüstriyel kenevirdir. Osmanlı döneminden itibaren topraklarımızda kenevir üretimi yapılmaktadır. 1970’li yıllara kadar ilimizde en önemli sanayi bitkisiydi. Yılda 600 bin ton üretimle Türkiye ihtiyacının yüzde 63’ünü Kastamonu karşılamaktaydı. Aynı şekilde ilimizde 2 bin 500 adet urgan işliği vardı. Yılda 380 bin ton urgan işliği üretilirken bu ürünler Kastamonu’da urgan hanlarında ve kendir hanlarında pazarlanıyordu. Bu hanlar yapı olarak günümüzde de varlığını korumaktadır.” Kenevirin nerelerde kullanıldığı hakkında kısaca bilgi de veren Katar şunları aktardı; “Liflerinden iplik, dokuma ve kumaş, hamurlu kısmından kâğıt yapılan; yapraklarından ise ilaç ve kozmetik sektöründe yararlanılan kenevir, bir dönümlük alanda yetiştirildiğinde dört dönümlük ağaca denk kâğıt hamuru elde edilebilen mucize bir sanayi bitkisidir. Kenevir dört ayda yetişirken, bir ağaç kırk ile elli yıl arasında yetişebilmektedir. Yine bir dönümlük kenevir, yirmi beş dönümlük ağaç kadar oksijen sağlayabilmektedir.” “ÜRETİM ALANINI GENİŞLETMEK ÇİFTÇİNİN, ÇİFTÇİYİ TEŞVİK ETMEK YETKİLİLERİN ELİNDE” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak ayında, kenevir ekim sürecinin tekrar başlamasıyla ilgili Tarım Bakanlığı’na talimat verdiğini açıklaması ile bu konuda birçok ilin kendir üssü olmaya talip olduğunu belirten Katar, Kastamonu’da da bu konu hakkında farklı platformlarda konuşulup, tartışıldığını söyledi. Ancak bunu Kastamonu dışına taşıyamadıklarını, kendir üretimi ile ilgili sürekli başka illerin isimleri telaffuz edildiğini aktaran Ahmet Katar; “Bu treni bari kaçırmayalım” diyerek şöyle devam etti; “Kastamonu kenevire yabancı bir şehir değil. Daha önce birçok aile kendir üretimi ile geçimini sağladı. Birçok evimizde Taşköprü Kendir Fabrikası’nın ürünleri hala kullanılıyor. Şuan az da olsa Hanönü’de kendir üretimi yapılmaktadır. Sahip olduğumuz tohumları muhafaza ederek, üretim alanını genişletmek çiftçimizin elindedir. Ama çiftçiyi bu konuya teşvik etmek, kendiri rol model bir tarım ürünü yapmak ise yetkililere düşmektedir. Kastamonu’nun kendir konusundaki potansiyelini üretim süreci sonunda endüstriyel alanda çeşitlendirmek ise sanayici ve iş adamlarımıza düşmektedir. Biz bugün bu salonda konuya duyarlılık oluşturmak, yanlış bilgileri düzeltmek, kendiri Kastamonu’da tekrar canlandırmak için bir tohum attığımıza inanıyoruz. Bu tohumu hayata tutundurmak sadece bizim gayretlerimizle olacak bir iş değil, buradaki bütün paydaşlarımızın konuya hassasiyetle yaklaşması gerekiyor. Ben konuya duyarlılık gösterip, bugün burada bizimle olan tüm katılımcılara tekrar teşekkür etmek istiyorum. İnanmak, başarmanın ilk adımıdır. Biz Kastamonu için yarının, dünden daha güzel olacağına inanıyor ve bunun için gayret gösteriyoruz. Bu düşüncelerle zirvemizin kendir konusunda farkındalık yaratmasını diliyorum.” ASLAN; "İTHALATI AZALTIP İHRACATI ARTIRMALIYIZ" Dünyada yaşanan ekonomik, siyasi ve toplumsal olayların insanlar üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ifade ederek konuşmasına başlayan KASİAD Genel Başkanı Ayhan Aslan ise, Suriye'de terörist unsurlara karşı yaptığımız savaşın takdire şayan olduğunu belirtti. Türkiye'nin artan jeopolitik risklere karşı sanayimizi daha çok savunma alanında güçlendirilmesi gerektiğini aktaran Aslan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü; "Türkiye ekonomisinin gelişmesi için sadecedevletin desteği yeterli değildir. Özel sektörün katma değerli fizibilite sektörlere yatırım uygulanması esastır. İthal ikamenin mutlaka uygulanması esastır. Türkiye'nin ihtiyacı olan malları Türkiye' de üreterek ithalatı azaltıp ihracatı artırmalıyız. Kastamonu'da kendir konusunda bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyeli değerlendirebilirsek önemli bir işe imza atmış oluruz. Kendirekildiğinde sanayide inşaat malzemesinde tekstilde ve diğer alanlarda önemli yatırımlar yapılacaktır. Bugün bizler üniversite sanayi kamu işbirliğine de önem vermeliyiz. Yapacağımız Teknokent’lerde ARGE faaliyetlerini artırıp katma değerli ürünlere yönelmeliyiz. Ülkemizin ihtiyacı olan ileri teknoloji ürünleri üretmeliyiz. Türkiye'nin ekonomisinigüçlendirmek istiyorsak kısa vadede eğitim tarım ve sağlık konularında ARGE ve geliştirici faaliyetleri artırmalıyız. Tarımda bugün Hollanda ve Amerika ekonomisini örnek almalıyız.” VİDİNLİOĞLU; “ATA TOHUMUMUZ ÇOK AZ” İşin konuşma kısmında çok iyi olunduğunu, ancak yol alma kısmında zayıf kaldığımızı belirten Belediye Başkanı R. Galip Vidinlioğlu da, toplantıyı çok önemsediğini ve ilk kez bu kadar geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirdiklerini dile getirdi. Kastamonu’nun kendirin başkenti olduğunu ve başkenti olmanın gereklerini yapmak zorunda olduklarını belirten Vidinlioğlu; “Kendirin asıl en önemli havzası Taşköprü havzasıdır. Şimdi kendir yeni yeni tekrar gündemimize girdi. Gündemimize girmişken en büyük eksiğimiz şu anda şu aşamada tohum eksiğimiz. Ata tohumumuz çok az. Onun için ivedilikle tohum miktarımızı arttırıp ekimi yapacağımız alanı genişletmemiz lazım. Bu konuda mutlaka bir ARGE oluşturmamız gerek. ‘Tamam, ekelim de ektiğimiz kendiri ne yapacağız?’ diyor insanlar. Dolayısıyla özelliklebu konuda mutlaka iyi bir çalışma yapmamız lazım. Ekimi yapacak insanlarımızı ikna etmeliyiz” dedi. “BU SÜREÇTE İKİ ÖNERİM OLDU” Gelen iş adamlarını çok önemsediğini, ivedilikle bu anlamda toplantıyapıp, yatırımın nereye yapılacağı noktasını bilmeleri gerektiğini ve bu süreçteiki önerisi olduğunu belirten Vidinlioğlu, bu önerileri şöyle açıkladı; “Bu önerilerimden bir tanesi, biliyorsunuz naylon poşetleri artık yasaklandı. Naylon poşet konusunda bizim kendirden ürettiğimiz poşet yanına getirebiliriz. Bununla ilgili mutlaka ARGE’lerimizi oluşturup çalışmalıyız. Çünkü önümüzde yaklaşık 2-3 yıllık bir süreç var. Çünkü ürettiğimizin buna yetmesi mümkün değil. Tohum biriktirilirken bu arada da bununla ilgili alt yapı çalışmalarını da hızlandırmamız lazım. İkinci önerimse, poşet yapımından sonra daha rahat yapabiliriz diye dile getiriyorum iplik sanayiinde kullanabiliriz. Çünkü tekstilde Kastamonu belli bir aşamaya geldi diye düşünüyorum. Ve tekstil konusunda kendirin liflerinin ne kadar inceltilebilir ve ne kadar kullanabiliriz? Bence öncelikle bu ikisi üzerinde öncelikli düşünmemiz gerekiyor diye düşünüyorum ama tabi bir sürü sektör var. 50 bin çeşit üründe kullanılan bir hammaddenin o kadar çok kullanım alanı var ki. Uçağın kanadından tutun, arabanın kaportasına, ilaç sanayine kadar aklınıza gelebilecek hemen hemen her yerde kullanılan bir ürün. Mesela keşke kendirden tuğla yapabilsek. 700 derece ısıya dayanıklı bir hammadde. Buraya gelmeden önce Organize Sanayi’nin deposunda yangın var dediler. Koşa koşa oraya gittim. Çok şükür fazla bir şey yokmuş. Ama 700 derece ısıya dayanıklı binalarımızın olduğunu düşünün, yangın tehlikesini hemen bertaraf edebiliyoruz. Allah korusun deprem olduğunda altında kalsanız burnunuz kanamadan çıkarsınız. Çünkü çok hafif bir madde, çok dayanıklı bir madde, ciddi bir yalıtım malzemesi, oksijen alışverişine izin veriyor. Kışları bizim eski evlerimiz gibi sıcak, yazları serin tutan bir hammadde. Bu konuda bunun satışını bütün dünyaya yapabiliriz. Çünkü burası gerçekten kendirin ana vatanı. İlaç sanayiinde ne kadar yol alabiliriz bilmiyorum.” “SEKA’YI YENİDEN KASTAMONU’MUZA KAZANDIRAİLİRİZ” SEKA Fabrikasını yeniden Kastamonu’ya kazandırma noktasında elinden gelen herşeyi yapacağını da ifade eden Vidinlioğlu; “Taşköprü de sarımsak ekilen tarlaya ertesi sene kendir ekerlerdi. Bunu dönüşümlü yaparlardı. İşin kerameti başkaymış, ecdat bunu biliyormuş. Sarımsağa aromasını veren selenyumdur. Kendirin kökleri topraktaki selenyumu yukarı doğru çektiği için çok daha sağlıklı, çok daha aromalı sarımsak elde edebiliyoruz. Ayrıca kendirin çok ciddi havayı temizleme özelliği var. O kadar çok kullanım alanı var ki saymakla bitecek şeyler değil. Ben Belediye Başkanı olarak bu işin arkasında olduğumu, iş adamlarına her zaman destek vereceğime, köylümüze her türlü katkıyı sunacağıma herkesin huzurunda söz veriyorum. Her türlü çabalarının arkasında olacağım çünkü kendir bizim olmazsa olmazımız. Kurşungeçirmezyeleğe kadar kullanımı olan bir ürünün bu kadar atıl vaziyette kalması, bu kadar göz ardı edilmesi tabi ki şimdiye kadar da doğru değildi. Bence iş adamlarımızdan bir grubun bu konuyu mutlaka gündeme getirmesi lazım. Su anda yaklaşık 500 kişiye ekmek veren eski SEKA’mız Mopak bünyesinde şuanda çalışan sayısı 15-20 ve sadece çimento kâğıdı üretiyor. Türkiye'de de tek. Öyle zannediyorum ki yapacağımız girişimle toplamda ciddi bir pazarlıkla SEKA’yı tekrardan Kastamonu’muza kazandırabiliriz. Bu konuda da benim üzerime ne düşüyorsa yapacağıma söz veriyorum. İkili görüşme dâhil. Ama yeter ki bu işte yol alalım” dedi. BALTACI; "SONUNU PLANLAMADAN BAŞINI PLANLAMAMIZ DOĞRU OLMAZ" Kendirle ilgili bir şey konuşurken öncesinde 'ne üreteceğiz?' sorusunun cevabının verilmesi gerektiğini ifade eden CHP Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı ise; “Yani sonucunu planlamadan başını planlayamayacağımız bir süreç olduğunu kabul etmemiz lazım. Kravat üreteceksek ona uygun bir üretim planımız olacak. Kâğıt üreteceksek, otomotiv parçası üreteceksek, otomotiv sanayinde, ilaç sanayinde kullanacaksak buna uygun bir üretim planımız olması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunu niye söylüyorum? Çünkü 70, 80 ve 90'lı yıllarda ve hatta 2000'li yılların başlarında bile Kastamonu'da kendir ekildi. 2002 yılında bile Kastamonu'da 800-900 çiftçi yaklaşık 3 bin dönümlük bir arazide kendir ekimi yaptı. 2004 yılına geldiğimizde kendir üretimi 184 dönüme düştü. Bugün sadece bir tane üretici, 40 dönüm arazide kendir üretiyor. 2004'te bıçak gibi kesilmesinin tek sebebi var o da Kastamonu Taşköprü SEKA fabrikasının kapatılmış olması. Tarihsel bir deneyimse ve eğer geçmişten ders alacaksak bu bize şunu öğretiyor; 'Sen önce ne üreteceğini planla, bunun sanayisini Kastamonu'ya nasıl kazandıracağını planla, ekim işi kolay.' Çünkü Kastamonu'da kendir ekmekle ilgili çok büyük bir kültür var. Çok önemli bir deneyim var. Kastamonu'da soyismi Kendirci olan Urgancı olan aileler var. Kendir hanları vardı hepimiz biliyoruz. Onun için bence en önemli şey, neyi üreteceğimizi şimdiden planlayarak somut adımlarımızı atmamız gerektiğidir” şeklinde konuştu. ÇELİK; “KENDİR ÜRETİMİ ÖZELLEŞTİRMEDEN DOLAYI AZALMADI” Geriye dönüp baktıklarında kendirin herkesin hayatında bir yeri olduğunu, zamanında kendir üreticisi olan bir ailenin çocuğu olarak kendisinin de hayatında önemli bir yeri olduğunu belirten AK Parti Milletvekili Metin Çelik de şunları söyledi; “1990’lı yılların başından itibaren kendirde bir gerileme başladı. Tabi bu gerilemenin birçok sebebi var. Kendirin kullanıldığı alanlardan rekabetçi ürünlerin öne çıkmasıyla maalesef kendiri hayatımızdan yavaş yavaş çıkarmaya başladı. Yıllar içerisinde İnebolu'dan gemilerle çuvallar geldi tırlara çuvallar yüklendi. SEKA’ya o çuvallar getirildi ve o çuvallardan kendirin hammaddesi olduğu ürün, kağıt üretilmeye başlandı. Tabi ki bu ekonomik hayatta olabilecek bir şey. Elbette zaman içerisinde alternatif ürünler öne çıkıyor, daha ucuz maliyette üretilen ürünler öne çıkıyor. Tabi bu süreç içerisinde SEKA ürettiği ürünü almakta çekinceli davrandı. Bu konu meclise yansıdı, sorular yöneltildi ve 1998 yılına gelindiğinde o günün hükümeti tarafından SEKA özelleştirme kapsamına alındı. 90’lı yılların sonuna gelindiğinde öncesiyle karşılaştırılamayacak kadar kendir üretimi hem ilimizde hem de Türkiye genelinde azaldı. Bu özelleştirme süreci Taşköprü'deki SEKA fabrikamızla birlikte diğer fabrikalarda da yaşandı. 2003 yılında SEKA fabrikası özelleştirildi. Ama bu süreç fabrika özelleştirildiği için mi kendir üretimi bitmiştir. Buna kesinlikle katılmıyorum. Çünkü biz bunu il olarak da yaşadık ülke olarak da yaşadık.” EMİRALİOĞLU; “KASTAMONU TEKRAR KENDİRİN BAŞKENTİ OLMALI” Kastamonu’nun geçmişte kendirin başkenti olduğunu ifade eden Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar (TAGEM) Genel Müdür Yardımcısı İhsan Emiralioğlu; “Kastamonu tekrar kendirin başkenti olmalı. Kendirin kullanım alanlarının hepsinin ekonomik olduğunu düşünmek mümkün değil. Birçok farklı kullanım alanı var ancak bunların hepsi ekonomik olarak kullanıma müsait değil. Bizim burada almamız gereken yol bunların en ekonomik olanlarını tespit edip bunların üzerinde yürümek gerekiyor. Ülkemizde kenevirle ilgili kamu yatırımlarını baktığımızda ilk yatırım 1946 yılında Kastamonu’da kurulan kendir fabrikasıyla başlamış. Yani Türkiye’de ilk kamu yatırımı bizim şehrimize Taşköprü ilçemize yapılmış” dedi. 1961 yılında yaklaşık 10 bin ton yapılan kenevir lif üretiminin en yüksek rakamı 1970’li yıllarda çıktığına dikkati çeken Emiralioğlu, “1990’lı yıllardan itibaren henüz daha SEKA kağıt fabrikası kapanmadan ülkemizdeki kendir üretimi azalmaya başlamış. Bunun en temel sebebi kenevirin kullanım alanlarının yerine plastik gibi alternatif ürünlerin almasıyla beraber yavaş yavaş kendirden yapılan ürünlerin kullanım alanları azalmış. 19 ilde kenevir üretimiyle ilgili liflerinden ve tohum elde edilmesiyle ilgili yasal hiç bir problem yok. Aslında geçmişten beri de hiç olmamış. Ülkemizde 19 ilde bu sayı bazen 20 olmuş ülkemizde kenevir üretimi aslında hiç yasaklanmamış. Sanki 2016 yılında çıkan yönetmelikle tekrar serbest bırakılmış gibi bir algı var. Bu böyle değil. Ama alıcının olmaması ve sektörün yavaş yavaş geriye gitmesiyle birlikte bir takım sınırlamaların çok üst seviyeye çıkartılmasıyla beraber kenevir üretimi giderek azalmış” diye konuştu. “GÖRDÜK Kİ BİZİM ELİMİZDEKİ TOHUM ÇOK KIYMETLİ” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kenevir konusuna tekrar işaret etmesiyle birlikte Türkiye genelinde yeniden bir farkındalık ve duyarlılık oluştuğuna işaret eden Emiralioğlu, “Hem üreticilerimizi hem sanayicilerimizi bu konu heyecanlandırdı. Şuan tescil edilmiş 69 tane kenevir çeşidi var dünya genelinde. Biz, dünyada en çok ekimi yapılan en çok kullanılan ürünlerle bizim kendi geleneksel tohumumuzun adaptasyon denemesini yaptık. 5 tane Avrupa’da en çok ekilen en çok kullanılan çeşitle bizim Kastamonu’da kullanılan popülasyonu karşılaştırdık. Gördük ki bizim elimizdeki tohum çok kıymetli, çok değerli. Hem lif kalitesi bakımından hem de tohum verimi bakımından en yakın rakibinin iki kat daha üstü performans gösterdi. Bu bizim açımızdan çok büyük bir zenginlik. Kenevirdeki ata tohumu hem kalite hem de verimlilik açısından son derece yüksek ve değerli bir tohum” şeklinde konuştu. Emiralioğlu, son olarak Tarım ve Orman Bakanlığı olarak kenevir konusunda ithal tohum getirilmesini istemediklerini sözlerine ekledi. KOÇAK: “IVIR ZIVIR MÜZELERLE UĞRAŞACAĞINIZA BİR KENDİR MÜZESİ AÇILMALI” Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Kendir Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Yalçın Koçak ise Kastamonu’nun kendir konusuna yeterince sahip çıkamadığını ifade ederek, şunları kaydetti; “Buna ne jandarma ne de tarım bürokrasisi taksonomi gözüyle bakıyor. Taksonomi uyuşturucu demek. Niye bugün uyuşturucu yakalandı dedikleri zaman bilmem kaç gram çarpı şu kadarla şu kadar yakalandı, kim yakalayanlar şu kadar ücret. Ya bu acaba endüstriyel olan mıdır yoksa uyuşturucu olan mıdır? İnanın bilen yok, bilecek organda yok. Niye bunun bir kanunu da yok bir sözlüğü yok, bir tarifi de yok. Yapraklarında psiko aktif madde olmayan kenevir endüstriyel kenevirdir. Buradaki bütün kenevirler endüstriyeldir. Dolayısıyla bizim bütün tarlalarımız da jandarmanın gelip yan gözle bile bakmasından Allah için söylüyorum ben rahatsız oluyorum ama bu ülkede yukarıdan baktığınız zaman hangi tarlada neyin olduğunu bilen sistem var. Maalesef bu sisteminde şalterini Tarım Bakanlığı'na indirip kapatanlar var. Ben oturduğum yerden hangi tarlada ne varmış görebiliyorum TARBİL vasıtası ile. TARBİL’i kapattılar niçin Güneydoğudaki tarlalar gözükmesin diye. Ben böyle söylediğim zaman bürokratların ağrına gidiyor. Gitmesin kardeşim vazifenizi yapın. Kenevir tohumunun bir kilosundan yüzde 20 yağ çıkar. Yani 5 kilo kenevir tohumundan 1 kilogram yağ çıkar. Dünyada bunun fiyatı bellidir, 6 dolardır. Amerikan baskısıyla biz köylümüze zulüm yaptık, entrika çevirdik özelleştirmeyi de yanlış yaptık ve tohumu yok ettik. Samsun’a elimizi versek kolumuzu alamıyoruz. Yarısını peşin versek yarısını alamıyoruz. Ben şimdi buraya bir torba esrar bırakacağım bu gece. Bakın burada kaç kişi içici çıkacaktır. Samsun’da çöpünü bulamazsın, çuvalı bulamazsınız. Şimdi neresiymiş bunun başkenti, kusura bakmayın kenevirin başkenti Kastamonu’dur. Samsun’da bunun kaçakçılığının başkentidir. Bunun adı Türk keneviridir. Bu Hint keneviri değildir. Malımıza sahip çıkalım, bunun başkenti burasıdır. Dünyada artık her şey sertifikaya gitti, lisansa gitti, iki tane kenevir için Samsun kendi adıyla yapıyordu, bağırdık çağırdık birini üniversite adına bir tanesi de oradaki enstitü adına sertifikaları yapıldı. Ama daha 67 tane sertifika yapılacak kenevir tohumumuz var. Kastamonu merkezde yaşayan bir kendir müzesi açılmalıdır. Vali Bey'in yapması gereken bir iştir. Ivır zıvır müzelerle uğraşacağını bir kendir müzesi açmalıdır. “KENDİ FİTİLİMİZİ BİLE YAPAMIYORUZ” “Yaşayan çalışan kadınların halı yaptığı üst baş yaptığı, bir taraftan da televizyondan Amerika’ya kadar okyanus ötesine satış yapılabilen ürünlere ait bir müze, yaşayan ve çalışan bir müze kurulmalıdır. Biz bunu yıllarca, uzun yüzyıllar önce, petrolden önce bunun yağını yaptık. Bugün evlerimizde kullandığımız gaz lambalarının fitilleri tamamen kenevirdendir ve İngiliz malıdır dikkat edin kendi fitilimizi dahi yapamıyoruz. Kullandığımız camilerimizdeki kandillerde yanan bizim kenevir yağıdır. Kenevir yağını sıcak motora koyun dizel arabada olduğu gibi alıp yürür. Rafine edin, rafine ettiğinizi koyun yine sizi götürür. Türkiye kötü günlere doğru gidiyor. Bizi darboğaza sokmak isteyecekler. İyi gelişiyoruz, hasımlarımızın gözüne batıyoruz. Ne yapacak bizi engelleyecek. Akdeniz’in altı gaz, üstü ateş. 68 parça ecnebi donanması Akdeniz’de geziyor. Bunlar Rusya’ya kovalamıyor, bizleri kovalıyor. F-35’lerden çıkarıldık, S-400’leri alık diye. Bir taraftan yaptırımlar imzalanıyor. Enerjimizi yüz milyar dolara çıkarmaya çalışıyoruz. Ebedi dostlukların olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Yarın öbür gün bizim limanlarımızdan bize petrol gelmezse ne yapacağız. Nasıl tarım yapacağız. Akaryakıtsız tarım yapalım dedim. Akaryakıtsız tarımı başarırsa bu toplum daha dik duracak. Akaryakıtsız tarımın yolu buradan geçiyor. İşte akaryakıtımızda burada. Türkiye ekilebilir tarım alanlarının yüzde 12’sine endüstriyel kenevir ektiği gün sırf bunun yağından enerji geliri olarak 100 milyar dolar geliri var. Bizim bunun ithalatını kesmemiz, ısınma ve aydınlatma giderlerimizi yok ettiğimiz zaman 100 milyar karımız bulunuyor. Buda bize çok büyük rant ve gelir sağlayacaktır. Akaryakıtsız tarımın yolu da kenevirden geçmektedir.” (Nihan Kıran)Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.