‘Zanaat, koldaki altın bileziktir’
...
‘Zanaat, koldaki altın bileziktir’
1951 doğumlu olan ve 12 yaşından beri terzilik mesleğinin içinde olduğunu söyleyen 55 yıllık Terzi Tahir Muzır, hikâyesini Doğrusöz okurlarıyla paylaştı. Mesleğini çok seven, “Yeniden dünyaya gelsem tekrar terzilik yaparım” diyen, 45 yıldır Yılanlı Camii civarındaki “Moda Terzi” isimli dükkanında terzilik yapan Muzır, işine duyduğu saygı ve önem ile takdir topluyor. “BİR ELBİSE İÇİN GECE 2-3’LERE KADAR ÇALIŞIRDIK” Mesleğe nasıl adım attığını anlatan usta terzi Tahir Muzır şunları dile getirdi; “Kastamonuluyum. 3 yıl okudum. Sonrasında bir terzide çıraklığa başladım. Bizim oturduğumuz yer köy ile iş arası 5 km'ydi. Çıraklık, işçilik yaparken biz bu yolu yürüyerek gidip gelirdik. Çıraklık, kalfalık aşaması 8 sene sürdü. Eskiden bir ustanın yanında çalışırken 3-4 tane çırak olurdu. Eski ustalarımız da yaptıkları işlerin tüm inceliklerini bize göstermezlerdi. Onun için uzun dönem sürerdi bu çıraklıktan kalfalığa geçiş aşaması. Bu kadar uzatmalarının, bize işin inceliklerinin hepsini göstermemelerinin sebebi de hemen dükkân açmayalım diyeydi. 8 sene süren çıraklıktan kalfalığa geçiş süresini tamamladım daha sonrasında askere gittim. Askerden geldikten sonra 1974’te bu dükkânı açtım. 45 senedir bu dükkânda çalışıyorum. Eskiden şimdiki gibi hazır giyim de yoktu. Hep biz gece 2-3‘lere kadar çalışırdık. Elbise yetiştirirdik. Vatandaş gelirdi, birinci prova, ikinci prova, üçüncü prova… Provalarla elbiseyi bitirirdik. Kastamonu’da da çok terzi vardı. Bizim gibi bir iki kişi kaldı sıfırdan elbise dikebilen, sıfırdan üretebilen terzi. İngiliz külotu olsun, külot pantolon olsun, takım elbise olsun bu tarz kıyafetleri sıfırdan dikebilecek çok nadirdir. Ben ve 2-3 kişi daha var. Onun haricinde yok Kastamonu’da.” “DÜKKÂNDA USTA, EVDE BABA…” İlçelerden kendisine elbise diktirmek için gelenlerin de olduğunu, aynı zamanda mesleğini, ustalarından öğrendiğini, kendi oğlunun da ustası olduğunu belirten Muzır; “İlçelerden geliyorlar buraya elbise diktirmeye, 100-150 kilo olan kişiler. Hazır almış olsa ya kolu uzun gelir ya boyu uzun gelir. Bu şekilde olduğu zaman da elbise uymaz. Uymadığı zamanlarda bize geliyorlar onlara biz dikiyoruz. Ama artık pek nadir dikiyoruz. Senede hemen hemen 15-20 takım elbise. Şimdi kimse diktirmiyor ama ben kumaşçı olarak da çalışıyorum. Bir tane oğlum var, Muammer Muzır. O da takım elbise dikiyor. Çok iş yapan bir zanaatkârdır. O da benden öğrendi bu işi, ben yetiştirdim. Dükkânda ustası oluyoruz, evde babası oluyoruz” dedi. “ZANAAT, KOLDAKİ ALTIN BİLEZİKTİR” Usta Tahir Muzır, zanaat meslekleri için önemli olanın çıraklık olduğunu vurgulayarak şunları anlattı; “Kastamonu’da ne yazık ki çıraklık yok, yetişen yok. Bizim meslekler için mühim olan çıraklar. Yetişen olmadıktan sonra bu sanatlar bitiyor. Bu mesleklerin devam etmesinin tek yolu, insan yetişmesi. Mesela 4 ay okul tatili var. Bu 4 ay boyunca bir zanaatkârın yanında çalışmış olsa çocuklar, yine onlara kâr olur. Bir ekmek parası kazanır, kendine harçlık olmuş olur. Mesela vatandaş okuyor, tamam. Ama hepsi de okuduktan sonra illaki memur mu oluyor? Ne oluyor? Anne babaya yük olmuş oluyor o çocuklar. Bir sanatı olmayınca, bir işe giremeyince işsizlik çoğalıyor. Bizim gibi bir zanaatkârın yanına gittiğinizde onlar da yine aynı durumdan şikâyetçi olacaktır. Bazı müşterilerimiz geliyor, çocuklarıyla beraber, ben soruyorum onlara, ‘yavrucum, biz seninle beraber çalışalım burada’ diyorum. Bana, ‘hayır ben çalışmam, terzilik yapmam’ diyor. Ama biz eskiden buna özenirdik, çok özenirdik. Zanaat kolunda bir bileziktir. Nereye gidersen git aç kalmazsın. Ama şimdi yok maalesef. İş de yok ne yazık ki. Hazır giyim ortaya çıktıktan sonra kimse terziye gidip de elbise diktireyim demiyor. Diyen varsa bile dediğim gibi çok az. Karın doyurucu hiçbir iş yok. Genelde hep tamirat işleri oluyor. O da bizi kurtarmıyor.” “TEKRAR DOĞSAM, YİNE TERZİ OLURDUM” Tahir Muzır, mesleğini çok sevdiğini, yaptığı bir işi beğenmediğinde kendisini nasıl rahatsız ettiğini şu cümlelerle aktardı; “Ben yeniden doğmuş olsam, yine terzi olurdum. Çünkü sanatımı çok seviyorum. Yaptığı bir işi sevmezse insan zaten başarılı olamaz. Ve yaptığı işi de beğenmesi lazım o işi yapanın. Kendi beğenmezse o işi hiçbir zaman müşteriye arz edemez. Benim yaptığım iş bozuk çıkarsa, o iş gece uykuma kesat verir. Ben neden bu işi böyle yaptım diye, nasıl oldu bu böyle diye. 55 senedir o sebeple tutunmuş oldum bu işe. 55 senedir hiçbir müşterimi de kırmamışımdır. Örneğin, bir müşterime elbise yaptığım zaman, ‘oh ne güzel olmuş bu elbise, ne güzel dikmişim’ derim. Bu da benim için büyük bir mutluluk olmuş olur.Güler yüz, tatlı dil, aynı şekilde yine devam ediyoruz. Bu da tercih edilme sebeplerimden biri.” “ÖNEMLİ OLAN İŞİ BİLMEK” İşi bilmenin önemli olduğunu vurgulayan Muzır; “Biz Kastamonu’da hakikaten sayılı esnaflardanız. Çünkü işçiliği bilerek yapıyoruz. Önemli bir şeydir bir işi bilerek yapıyor olmak. Ancak şimdi dükkân açıyorlar mahallede bayan arkadaşlar, ama usta bilgisi yok. Adam veriyor mesela bir takım elbiseye 1 buçuk milyar para, yapılacak yerini tamamen bozuyorlar. Sonra ‘ustacım bunu yapar mısın?’ diye geri bize geliyorlar. Bu sefer de biz çok zor duruma düşüyoruz. Şu sanatımıza yazık ya. Şimdi açılan dükkânlar pantolonu yeniden kesemez, imal edemez. Mesela tuhafiyecilerin yanında, hazır giyim satan her dükkânda bir de terzi olur. Bunlar, bir yerlerden ufak tefek bir şeyler öğreniyorlar. O edindikleri bilgiyle bir şeyler yapıyorlar. Ama bir usta eli gibi olmuyor. Hem müşterinin 1 buçuk milyara aldığı kıyafetin tamiratını yaptıkları için, hem de tamiratını yaparken bozdukları için üzülüyorum. Bu 1 buçuk milyara elbiseyi satan vatandaşa da çok kızıyorum. Eğer ki sen bu elbiseyi satarken dünya kadar para alıyorsan, o zaman vatandaşa o elbiseyi ona uygun bir şekilde vereceksin. Kendin yapmış olarak kabul edeceksin. Satarken de bunun bilincinde olarak satacaksın. Mesela adam gelir, 3 buçuk metre kumaş alır elbise yaptırmak için. Ben bir hata yaptığım zaman onu ödemem gerekir. Ben bunları çok yaşadım. Mesela bir keresinde müşterime elbise dikmiştim ancak bitirdiğimde hoşuma gitmemişti. Hoşuma gitmediği için de demiştim ki; ‘abi bu elbise olmadı, ben bunun yenisini alıp yenisini dikeyim. İçim rahat etsin” dedi. “USTASIZ SANAT, HARAMDIR” “Bizim mesleğin ilerlemesi için yetiştirilecek insan lazım. O da olmayınca, gerçi şimdi iş de yok” diyen Usta Terzi Tahir Muzır; “Hep tamirat için geliyorlar. Sil baştan elbise yaptıracak insan gelmiyor. Hal böyle olunca da kurtarmıyor. Bunun için de zanaatkâr lazım. Bir şeyler yapabilmesi gerekir. İşten anlaması gerekir. Mesela bir pantolon olmadığı zaman yeniden söküp tekrar dikilmesi gerekir. Mesela pantolonun her iki tarafının da sökülüp ayarlanması gerekir terazisinde, ütüsü dönmemesi için ama adam tek taraflı daraltıyor. Şimdi işten anlayan da kalmadı, ne yazık ki bilinmiyor. Eski atalarımız derler ya ‘ustasız sanat, haramdır’ diye aynen öyle. Bir şeyi bilmeden o işi yaparsan ne olur, vatandaşın işine yazık olur.”Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.