Çilingir ve demir ustası Hafız Mustafa Dirimoğlu
...
Çilingir ve demir ustası Hafız Mustafa Dirimoğlu
1947 yılında Kastamonu’da doğan 72 yaşındaki çilingir ve demir ustası Mustafa Dirimoğlu, bu işin baba mesleği olduğunu ve yaklaşık 50 yıldır da Bakırcılar Çarşısı’ndaki dükkânında mesleğini icra ettiğini belirtti. İlk olarak imamlık yaptığını, ardından tamircilik ve sonrasında da şimdiki dükkanına geldiğini belirten Dirimoğlu, 1960-1961 senesinde Karaçomak Deresi kenarındaki demir korkulukları kendisiyle birlikte 4 kişinin yaptığını belirtti. Mesleğin şuan için artık yüzde 30 olarak ilerlediğini kaydeden Demiroğlu, meslek hayatını Doğrusöz okurları için anlattı. “ZEYN-İ ZADE CAMİİ’NDE 7 AY İMAMLIK YAPTIM” Hiçbir şekilde okula gitmediğini, ailesinin ‘okul uzak’ diye göndermediğini belirten Mustafa Dirimoğlu; “Köye bir hoca getirdiler. Hoca da bizi hafızlığa başlattı. 12 yaşında başladım ve 15 yaşında hafız oldum. Daha sonra 1958 senesinde bir Kur’an Kursuna başladım. Başladığım Kur’an Kursunu da 1960 yılı içinde bitirdim. Yaklaşık bir buçuk sene sürdü buradaki eğitimim. Kur’an öğreticisiyim, hocayım aslında. O kurs bitince buraya gelerek bir camide imamlık yapmaya başladım. Zeyn-i Zade Camii’nde 7 ay boyunca para almadan görev yaptım. Daha sonrasında sakallı bir hacı geldi bana dedi ki, ‘Hafız Abi, senin diploma olmadığı için seni çıkaracaklar.’ Ben de Müftülüğe gittim dedim ki ‘ben bu imamlığı yapmıyorum’. O zaman 3 tane hoca vardı ‘tamam, imza at şuraya’ dediler, imza attık ve bitti. Aradan 3-4 ay geçince bana 1 milyar para geldi. Orada çalıştığımın ücretini göndermişler” dedi. “1970 YILINDA BU DÜKKÂNA SAHİP OLDUM” Oradan çıktıktan sonra şimdiki Müftülük binasının aşağı tarafında bir dükkânda tamircilik yaptığını, daha sonrasında kendi çalıştığı dükkânına geçtiğini ancak bu dükkana geçerken sıkıntılar yaşadığını belirten Dirimoğlu, olayı şöyle anlattı; “Tamircilik bize babadan gelme. Köyde demirciydik, mıh keserdik, nal yapardık. O işlere yakın olduğum için biliyordum. Gele gide bu işin tam manasını kavradık. 1960 yılında bu çay kenarındaki demirleri ben yaptım. O demirlerde benim emeğim vardır. İki çırak iki usta 4 kişi bu çayın demirlerini yaptık. Rahmetli babam Bakırcılar Çarşısında köşede bir dükkân tutmuş. Ben de patrona; ‘ben çıkacağım artık, burada çalışmayacağım’ dedim. ‘Olmaz’ dediler bana. ‘Benim kaynatamın o dükkân. Buradan çıkarsan sana bu dükkânı verdirmem’ dediler. ‘Usta beni dinle ben buradan çıkmayacağım sana 1 ay çalışıvereceğim. Para almayacağım. Ondan sonra bana müsaade edeceksin ama’ dedim. Ben 1 ay daha çalıştım. Para almadım, bir adam buldum, o da orda çalışmaya başladı. Ben de çıktım oradan. Ama orayı satmışlar başka adama. Adam bana 100 bin TL dedi o dükkân için. Ben de gücümün yetmediğini ve alamayacağımı söyledim. Adam hem o benim almak istediğim dükkânı almış, hem de benim şimdi içinde çalıştığım bu dükkânı almış. Bu dükkân ona küçük geldiği için köşedeki o dükkâna geçti. ‘Bana sen parayı peyderpey ödersin’ dedi. Bizim hanımın altınlarını aldım, bu dükkânın içinde de antikalar varmış onları da paraya çevirdik, dükkânın parasını adama ödedim. Sonra bu dükkânın sahibi olduk. 1970 yılıydı ben bu dükkâna sahip olduğumda.” “BEN DEDİM 18, ONLAR ANLADI 8” 1970 yılından beri şu anki dükkanında olduğunu, 50 yıldır çilingir ve demir işiyle uğraştığını kaydeden Mustafa Dirimoğlu, meslek hayatı boyunca unutmadığı bir olayı şöyle anlattı; “Mesleğim çilingir… Tamirlerin hepsi çilingir diye geçer. Buna maden eşya denir. Evvelden bunlar çok ihtiyaç olurdu. Kargaburun var, ahır halkası var, kürekler yapıyorum burada. Eskiden evlerde, sobalı evlerde kullanılırdı bu kürekler, sobadaki külleri almak için. Şimdi kaloriferler çıktı. Haliyle bu işler de zamanla ölüyor. Nereden baksanız yüzde 30 yürüyor. BAĞ-KUR’dan emekliyim. Şu an 72 yaşındayım. Meslek hayatımda bir kişiyle bir sıkıntı yaşadığımı hatırlıyorum. Benim için kıymeti yok aslında ama anlatayım; Bir gün 2 tane kız geldi buraya. ‘Etek, kıyafet asmaya bize bir şey yapıver’ dediler. ‘Ben buna 18 kâğıt para alırım’ dedim bu iş için. Bu kızlar da beni 8 lira anlamışlar. Tabi ben bu askılığı yaptım. Geldiler bana ‘siz bize 8 lira dediniz’. Hâlbuki ben onlara 18 demiştim beni yanlış anlamışlar. Onlar 8 diyor, ben 18 diyorum ortada bir tartışma çıktı. Komşular da dediler ki ‘sen haksızsın’. Beni haksız gösterdiler, asla haksız olmaya tahammül edemem, ben de kızdım. Verdikleri parayı onlara geri verdim satışı durdurdum. ‘Madem bunu bu fiyata almak istiyorsunuz, alın o zaman başka yerden bu fiyata’ dedim. Baya tantana olmuştu burada. Bir tek kişi bana ‘sen haklısın’ demedi. Aradan bir hafta geçti kızlar dükkâna geldiler yanlarında bir hanım var. Öyle güzel konuştu ki. Hafızefendi dedi. ‘Ben seni iyi bilir iyi tanırım. Bu kızlar okuyorlar sevabı vardır. Senin bu verdiğin askılığa 15 lira diyelim, bunu biz alacağız.’ Tamam dedim. ‘Böyle dedikten sonra hiç para vermeye gerek yok’ dedim. Ama 15 TL’yi yine de verdiler.” (Nihan Kıran)Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.