‘İzin verilmemesini kabul etmiyoruz’;

‘İzin verilmemesini kabul etmiyoruz’

...

Doğu Türkistan için düzenlenecek ‘Sessiz Çığlık’ yürüyüşüne Valilik tarafından izin verilmemesine İHH’dan tepki

‘İzin verilmemesini kabul etmiyoruz’

ULUSLAR ARASI İnsani Yardım Vakfı (İHH) Kastamonu Şubesi tarafından, dün akşam üzeri Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne dikkat çekmek için yapılması planlanan yürüyüşe Valilikten izin çıkmadı. İzin verilmemesi nedeniyle yürüyüşün iptal edilmesinin ardından İHH tarafından Cuma namazı sonrası Nasrullah Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenlendi. “VALİMİZ, BİRÇOK GECE YÜRÜYÜŞÜNE İZİN VERDİĞİ HALDE BİZE İZİN VERMEDİ” Açıklamayı yapan Kastamonu İHH Başkanı Mücahit Dağdelenoğlu, yürüyüşe izin verilmemesine tepki göstererek; “Zulmün temelde ortadan kalkması için bir şey yapmalıyız. İHH tüm haksızlıklara tüm zulme karşı sesini yükseltir. Onun için Cevizli Parktan Nasrullah Meydanına kadar yürüyelim diye düşünmüştük saat 18.00’da. Bunun için bir heyet oluştu. Kastamonu’nun önde gelen isimleri ile birlikte. Ve biz sadece İHH adına da yapmayacaktık, tüm herkesle konuşuluyordu, herkesi davet ettik buraya ama ne yazık ki Valimiz bundan önce pek çok gece yürüyüşüne müsaade ettiği halde farklı grupların, bu yürüyüşe müsaade etmedi, izin vermedi. 2911 sayılı yasada ‘yürüyüşler gece karanlığa sarkamaz’ diye bir madde var. O maddeye dayanarak bunun yapılmasına izin verilmedi. ‘Sessiz çığlık’ adıyla, karanlıkta, insanların hiçbir şey konuşmadan sadece meşale yakarak ya da telefon ışığıyla yapılacak bir yürüyüş olacaktı. İzin verilmemesini kabul etmiyoruz” dedi. “HAPİSHANELER NAZİ ALMANYASI’NI ANIMSATIYOR” Dağdelenoğlu, 2000 yılı sonrasındaki siyasi, ekonomik ve askeri atılımlarla gündeme gelen Çin’in sınırlarının doğu ve batısında iki farklı yüzle ortaya çıktığını, özellikle uzun yıllardır asimilasyon ve yıldırma politikaları yürütülen Doğu Türkistan’taki zulmün tüm dünya gündeminden saklandığını ve Müslüman Uygurların her türlü hak ihlaline maruz bırakıldığına değinerek; “Sincan Uygur Özerk Bölgesi Komünist Parti Sekreteri olan Chen Chuanguo’nun 2017 Nisan ayından itibaren Doğu Türkistan’daki Uygurları, hapishanelere veya zorunlu politik eğitim kamplarına göndermesi ve beyin yıkamaya yönelik uygulamaları Çin için yüz kızartıcı yeni bir fiil anlamına gelmektedir. Çin’in ‘eğitim kampı’ olarak adlandırdığı toplama kamplarında 1-3 milyon insanın bulunduğu tahmin edilmekte. Doğu Türkistan‘da inşa edilen bu büyük hapishaneler Nazi Almanya‘sı uygulamalarını andırmaktadır. Evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla ayrılan insanların sayıları her geçen gün artarken aynı zamanda uygulanan işkence ve zulümler neticesinde yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir. Birçok aileye akrabalarının cesedi teslim edilmiş, ancak ölüm nedeni hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Kampların yaşam koşulları çok kötü olup, içerisinde çocukların da bulunduğu tutukluların sayısı, kampların alabileceği insan kapasitesinin kat kat üstündedir. İnsanlar, sırt üstü yatma imkânına bile sahip olmadıkları için, ancak yanlarına dönerek yatmaktadırlar” dedi. Doğu Türkistan’da Toplama Kamplarında işlenen hak ihlallerine de değinen Mücahit Dağdelenoğlu; “Uygulanan yol ve yöntemlere bakıldığında Çin yönetiminin hâlihazırda bütün Uygurları ‘suçlu’ olarak kabul ettiği, din ve geleneklerine bağlı Uygurları terörist olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Kamplardan çıkmayı başaranların ifadelerine göre toplama kamplarında mahkûmları su tanklarına daldırma, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları copla dövme, elektrik verme, değişik, acı verici nesnelerle dövülme, soğukta bekletme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, uykusuz, aç ve susuz bırakma, günlerce “kaplan koltuğu” denen hareketsiz koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma gibi kötü muameleler yapılmaktadır. Bu türden işkenceler fiziksel veya zihinsel bozukluklarla, çoğu zaman da ölümle sonuçlanmaktadır. Batılı kaynaklara göre Doğu Türkistan‘da Çin yönetimi tarafından kurulan 16 toplama kampı bulunuyor. Bu her Uygur ailesinden en az bir kişinin söz konusu kamplarda tutuklu olduğu anlamına gelmektedir. Tutuklu olanlar genellikle 20 - 40 yaş arasındaki Uygur erkeklerdir. Bu kamplardaki Uygurlar kendi inançlarını değiştirmeye ve Komünist Parti ideolojisine boyun eğmeye zorlanıyorlar” sözlerini aktardı. Kastamonu İHH Başkanı Dağdelenoğlu, Doğu Türkistan’da, dini ibadetlerin aşırılık olarak görüldüğü ve bazı ibadetlerin suç olarak kabul edildiği öğrencilerin dini kurs ve okullarda okumalarının yasaklandığı, yurtdışındaki Uygurların Doğu Türkistan‘daki aileleriyle alakası kesildiği, Uygur kızların Doğu Türkistan'dan Çin'in iç kesimlerine ucuz iş gücü olarak götürüldüğü, Çinli yerleşimcilerin de Doğu Türkistan’a taşınarak bölgenin demografik yapısı değiştirildiği, Uygurların ağır vergi yükleri ile ezildiği gibi bazı hak ihlallerine de değindi. Ayrıca Dağdelenoğlu, Doğu Türkistan’daki Uygurlara yönelik dini baskıların gün gittikçe daha da arttığını belirterek, “Baskılar 1970’li yıllardaki ‘Kültür Devrimi’nden sonra en üst noktaya ulaşmıştır. Camiler ve mescitlerin birçoğu yıkılmış, bazıları eğlence mekânlarına dönüştürülmüştür. Mevcutlara ise Çin bayrağı ve devlet başkanı Xi JinPing’ın fotoğrafları asılmıştır” sözlerine yer verdi. “CEVAPLAYIN!” Dağdelenoğlu cevaplanması gereken sorular olduğunu söyleyerek bu sorular şöyle sıraladı; “Çin insan haklarına tamamen aykırı bulunan bu kampları neden açma gereği duymuştur? Kamplar nerelere kurulmuştur ve kaç adettir? Buralarda ne kadar kişi tutulmaktadır? Bu insanlar hangi gerekçelerle tutuklanmışlardır? Kampların yaşam koşulları nasıldır? Kamplarda tutuklu bulunanlara günlük olarak neler yaptırılmaktadır? Kamplarda tutuklu bulunanların sağlık durumları nasıldır? Kamplarda hayatını kaybedenlerin sayıları ve ölüm gerekçeleri nedir? Kamplarda tutuklu bulunanların sahipsiz kalan çocuklarının, eş ve yakınlarının akıbeti nedir? Kamplar uluslararası gözlemcilere neden kapalı bulunmaktadır?” “KARDEŞLERİMİZ REEL POLİTİK KAYGILARA KURBAN EDİLMEMELİ” Konuşmasına, sivil toplum kuruluşları ve vicdan sahiplerinin taleplerini okuyarak devam eden Mücahit Dağdelenoğlu şunları söyledi; “Son çeyrek asırdır siyasi, ekonomik ve askeri açılardan ivme kaydeden Çin, özellikle ekonomik hamlelerle İslam dünyasını siyasi konularda baskılama politikasını uygulamaya koymuştur. Fakat İslam dünyası, Çin ve ABD dışında üçüncü bir yolun olduğunu unutmamalı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz reel politik kaygılara kurban edilmemelidir. Çin uluslararası hukuka aykırı olarak Doğu Türkistan’da yapmış olduğu tüm hak ihlali uygulamalarının hesabını uluslararası mahkemelerde vermeli, bunun için İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) uluslararası toplumu, Gambiya-Myanmar örnekliğinde olduğu gibi acil göreve davet etmelidir. Başta İslam ülkeleri olmak üzere hak ve hukuka, insan haklarına riayet eden bütün ülkeler konunun takipçisi olmalıdırlar. Sivil toplum kuruluşlarının Doğu Türkistan’ı ziyaret etmeleri sağlanmalı. Bu ziyaretler doğal ve durum tespiti yapılabilecek ortamlarda gerçekleştirilmelidir. Bölgede iletişim kurulacak kişilerin ziyaret sonrasında başlarına bir şey gelmeyeceği garanti altına alınmalıdır. Tüm dünyadaki vicdan sahipleri, Çin hukuksuz uygulamalarına son verinceye kadar Çin mallarını boykot etmelidir. Çin dünya çapında sadece ekonomik hamleleriyle değil aynı zamanda lobi faaliyetleriyle de dikkat çekmektedir. Çin’in kirli lobi faaliyetlerine dikkat etmek gerekmektedir. Çin’in insanlık dışı hukuksuz uygulamaları tüm dünyada yüksek sesle duyurulmalıdır.” “ÇİN HÜKÜMETİNE ÇAĞRI” Dağdelenoğlu konuşmasının sonunda Çin hükümetine seslenerek şunları aktardı; Çin, kendi yasalarına ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalara aykırı olan Politik Eğitim Kamplarını hemen kapatmalı ve bu kamplarda isteği dışında tutulan insanların maddi-manevi zararları karşılanmalıdır. Doğu Türkistan’da devam edegelen demografik değişikliklere son vermeli, Uygurlardan müsadere edilen toprak ve mülkler iade edilmelidir. Doğu Türkistan‘da yaşayan Uygurların yurtdışına seyahat yasağı ve yurtdışındaki Doğu Türkistanlıların memleketlerine dönüş ve akraba ziyareti engeli kaldırılmalıdır.  Yurtdışında akrabası olanlara yönelik denetim ve gözetim kaldırılmalı, para gönderme, posta, telefon, haberleşme engeli kaldırılarak en temel haklardan olan iletişim ve haber alma özgürlüğü sağlanmalıdır. Uygurların şahsi bilgisayar ve cep telefonlarını gerekçesiz kontrol etme uygulaması kaldırılmalıdır. Uygurların evlerine yönelik gerçekleştirilen gerekçesiz baskınlar ve Uygur-Çinli ‘zorunlu akraba’ ya da ‘ikiz aile’ uygulamasına derhal son verilmelidir. İnanç ve ibadetlere, giyim kuşam ve örf adetlere yönelik yasaklar bir an evvel kaldırılmalı, camiler ve tüm ibadethaneler olması gerektiği gibi özgür olmalıdır. Dil, kültür ve eğitimin önündeki engeller kaldırılmalı, Uygurlar ana dilde eğitim yapabilmeli, tarihi eserler, kitap ve kütüphaneler korunmalı, okullar ve üniversiteler erişilebilir olmalıdır. Ekonomik baskılar, gerekçesiz vergiler ve el koymalar, Uygur kızların uzak bölgelere işçi olarak zorunlu gönderimleri son bulmalı, devlet dairelerinde ve iş bulma hususunda Uygurlara Çinlilerle eşit rekabet imkanı oluşturulmalı, bölgeye ait zenginlikler halkın refahı için kullanılmalıdır. Seyahat özgürlüğü, evlilik, helal gıdaya erişim ve benzeri haklar iade edilmelidir.” Basın açıklamasının bitiminin ardından Çin’deki zulmü protesto etmek amacıyla elleriyle ağızlarını kapatarak 1 dakika boyunca böyle beklediler. (Nihan Kıran)

Kaynak:

İlgili Konular :
İlgili Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum