ADALET; “Hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk.” En azından sözlüklerde böyle geçiyor. Ancak, kimi zaman ne hak yerini buluyor, ne de mevcut hukuk, hakkın adil bir şekilde yerini bulmasını sağlıyor.
Öyle rezil, öylesine aşağılık suçlar ve suçlularla karşılaşıyoruz ki, ister istemez kendimize şu soruyu sorabiliyoruz; “Bu suçun en ağır cezası ne olabilir?”
Ölüm mü, ömür boyu hapis mi, tek başına bir hücrede 50 yıl mı?.. Öyle suçlar var ki, ölüm/idam bile ceza olarak yeterince karşılık gelmez. Hele bir de yaşlılara, kadınlara ve çocuklara karşı işlenen, telaffuzundan dahi imtina ettiğimiz insanlık dışı suçlara verilen cezalara, son dakikada ‘hakim takdiri’ ile yapılan ‘iyi hal indirimi’ yok mu… insanın büsbütün adalete, hakka, hukuka inancını yerle bir ediyor.
İyi hal indirimi de şöyle geçiyor literatürde; yargılama sonucunda cezalandırılmasına karar verilen failin, verilen cezanın yasa ile belirlenen “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, yargılama sırasındaki tutum ve davranışları” gibi nedenlerle indirilmesi…
2 yaşındaki çocuğunu türlü işkenceler yaptıktan sonra öldüren ‘sözde’ anne, karısını hem de kızının gözleri önünde güpegündüz, cadde ortasında katleden koca, sırf kendisinden boşanmak isteyip babasının evine sığınan karısını ve kayınvalidesini 40 yerinden bıçaklayarak öldüren ‘sözde’ adam, nasıl bir iyi hal göstermiş olabilir de, cezası açık seçik idam iken, (bizde idam olmadığı için ağırlaştırılmış müebbet) bu ceza neredeyse yarı yarıya düşebilir?
Karısını, kocasını veya biricik evladını katlederken parmak izi kalmasın diye eldiven takmayı akıl edebilen bir insan müsveddesi, sırf mahkemede kravat taktı diye, boynunu büküp aciz göründü diye cezasında indirim yapılabiliyor bu memlekette.
Özellikle kamuoyuna yansıyan ve toplumda tepki uyandıran suçlar bakımından “iyi hal indirimi” uygulanması, zaman zaman tartışmalara neden olsa da, maalesef yargıçlarımız sık sık bu yönteme başvuruyor. Kanunlar açık, işlenen cürüm net olsa da ağır ve infial uyandıran bir suçta failin cezasının indirilmesinin doğru olup olmadığı hala tartışılıyor.
Sanığın yargılama sırasında takım elbise giymesi, mahkemeye karşı saygılı bir tutum içerisinde olması ve de yargılamanın gidişatını olumsuz etkileyecek davranışlardan kaçınması, iyi hal indirimini gerektirir mi? Hukukçular hala bu soruya net bir yanıt bulamasa da her geçen gün ‘her ne sebeple olursa olsun’ insanlar katledilmeye, çocuklar anasız-babasız kalmaya devam ediyor.
Bir örnek vermek gerekirse; yakın zamanda Bursa’da, eski sevgilisi Sibel D. ile kardeşi Mehmet Ali D.’yi boğazlarını keserek öldürdüğü suçlamasıyla tutuklu yargılanan Murat A., “Suçsuz yere cezaevinde yatıyorum” dedi ve hakkında 2 kez müebbet hapis cezası istenen Altıok, ‘iyi hal’ indirimiyle 50 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Şimdi sormak gerek, bu kararı verenlere; bir kadını ve onun kardeşini bilinçli bir şekilde, hem de boğazlarını kesmek suretiyle vahşi bir şekilde katleden adam! nasıl bir ‘iyi hal’ içerisindeydi ki, 2 kez müebbet verilen ceza, 25’şer yıldan 50 yıla düştü. Ki o 50 yılın da yarısından daha az bir süre cezaevinde yatıp çıkacak olması da ayrı bir tartışma konusu…
….
BOŞVER VERGİYİ, SİGORTAYI NASIL OLSA AF ÇIKAR
‘Adalet’ demişken… Yıllarca vergisini, sigortasını, kısacası devlete karşı tüm yükümlülüklerini ‘nasıl olsa af çıkar’ diye ödemeyenle, her ay düzenli ödeyen esnafın, işadamının aynı kefeye konulması da bambaşka bir adaletsizlik, bambaşka bir haksızlık olarak önümüzde duruyor. Gerçek adalet; suçluyu, üç kağıtçıyı cezalandırmaksa eğer, aynı adalet; dürüstü ve namusluyu da ödüllendirmeli.
Mesela bir işletme sahibi düşünün; ‘aman devlete karşı boynumuz eğilmesin, borçlarımız birikip ödeme sıkıntısına düşmeyelim’ diye, ne kadar sıkıntıda olursa olsun KDV’si, stopajı, vergisi, işçilerinin sigortasını her ay düzenli şekilde yatırıyor. Devlete bir kuruş borcu yok. Öte yandan aynı işi yapan başka bir işletme sahibi ise, 3-5 sene ne vergi yatırıyor, ne de sigorta ödüyor. Ödemediği verginin, sigortanın tutarı kadar parayı 3-5 sene boyunca altına, dolara yatırsa, devlete ödemesi gereken miktarın 2 katından fazla kar elde edebiliyor.
Şimdi, topluca elimizi vicdanımıza koyup şu soruyu cevaplayalım; Devlete karşı tüm yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiği halde en ufak bir takdir görmeyen mükellefin, yıllarca elini cebine atmayan ile aynı kefeye konulduğunda kendini ‘enayi’ hissetmesinden daha doğal ne olabilir?
Ya da şöyle soralım; Bu adalet, hangi mülkün temeli?
…
Kendinize, ailenize iyi bakın, sağlıkla kalın.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.