Karmaşa, kargaşa, siyasiler, korona… hepsi çok yordu bizi değil mi? Sevgili okur, olayları düşünüp kafa yoranlardan mısın, yoksa uzaktan uzağa izleyip sadece bakmakla kalanlardan mısın?
Hangisindensin bilmiyorum ama inan bana hepimiz çok yorulduk. Sakinlik, dinginlik, birliktelik ve paylaşıma çokça ihtiyacımız var. Sert söylemler, yaftalamalar, türlü kavgalar ve alengirli işler bizleri oldukça zorluyor.
…
Son dönemde gündemin üst sıralarında yer alan Boğaziçi olayları, gündemdeki sıcak yerini korumaya devam ediyor. Boğaziçilinin isyanını haklı buluyorum. Bu konudaki fikrim hala değişmiş değil. Olaylar her ne kadar farklı bir boyuta bürünmüş olsa da ben Boğaziçilinin atama rektör isyanını oldukça haklı ve geçerli bir isyan olarak görüyorum.
Olayın üzerinden geçebiliriz sanırım.
Boğaziçi Üniversitesi’ne Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasına karşı olan “ÜNİVERSİTELİ” gençler ve akademisyenler Melih Bulu’yu görevden istifaya çağırmıştı. Soracak olursanız ülke genelinde zaten üniversitelere rektörler atamayla geliyor. Kastamonu Üniversitesi rektörü de atanmışlardan.
Peki bu öğrencilerin derdi ne?
Dertleri şu: Boğaziçi Üniversitesi, uzun yıllardır rektörlerini başlarına, kendi kurumları içinden ve seçim yoluyla getiriyorlar. Haklı olarak da atama yoluyla gelecek bir rektörü istemiyor, çünkü bu durumun Boğaziçi Üniversitesi’nin kimliğine zarar vereceğini düşünüyorlar. Kendi okudukları okula sahip çıkmalarının ve direnişlerinin sebebi bu.
Lakin olaylar ilk patlak verdiği günden bu yana çığ gibi büyüyerek üzerimize doğru geliyor.
Neden mi?
Toplumun kabul etmediği ve etmesinin zor olduğu bazı gruplar, seslerini duyurmak için o kargaşadan nemalanıyor. Bu grupların oralarda boy göstermesi de ister istemez haklı olan bu isyanın önüne perde olarak indi.
Karşı olduğum ya da bastırılması gerektiğini düşündüğüm için değil, olayın asıl amacından sapmasından kaynaklı bunları söylüyorum. Yoksa tabi ki insanlar kendi hayatlarını istedikleri ölçüde yaşayabilir. Buna kimsenin laf etmeye hakkı yok.
Elbette insanların yaşam tarzları ve inançları hiçbirimizi ilgilendirmez. Ancak, Türkiye’deki toplumun büyük bir çoğunluğu bu gibi grupları kabullenme noktasında hazır değil. Son olaylardan da bunu gayet net bir şekilde anlamış oluyoruz.
Ayrıca yapılan bir hata, bu hazırlıksızlığı 2’ye katlamış durumda. Geçtiğimiz günlerde, İslami görüşü benimseyen toplumun manevi değeri olan Kabe resminin üzerine yapılan resim, toplum tarafından büyük tepki ile karşılandı.
Ben hep şunu düşünüyorum; “Eğer inanç ve değerlerine saygı gösterilmesini istiyorsan, sen de başkasının inanç ve değerlerine saygısızlık etmeyeceksin!”
Orada yapılan çok çirkin bir davranıştı. Açıkçası bunu sanat diyerek normalleştirmeye çalışmak da bana çok absürt geliyor. İnanç ve değerlerin sanat adı altında rencide edilmeye çalışılmasını doğru bulmuyorum. Ben nasıl ki bir başkasının inanç ve değerleriyle dalga geçmiyorum, onların da bu noktada aynı hassasiyeti göstermesi gerektiğini düşünüyorum. İnanmayabilirsiniz, ancak saygı duymak zorundasınız!
Bu demokrasinin gereğidir.
….
Siyasi partiler de işin bir tarafından tutunca, haklı isyan tamamen sen-ben kavgasına dönüştü.
Zaten siyasi partilerin, gündemi 2 kutuplu olarak ilerletmesi işin farklı bir boyutu. Ortada kalan Boğaziçili de her iki tarafın tutup çekiştirdiği bir oyuncağa döndü. (Siyasiler açısından)
Bir taraf, “Öğrenci misiniz terörist mi?” derken öte taraf “Öğrencileri serbest bırakın!” diyor. Bir taraf “Öğrenci polise saldırmaz!” derken, öte taraf, polisin bir öğrenciye “Aşağı bak, terbiyesiz” cümlesine binaen “Aşağı bakmayacağız” diyor. Bir taraf, “Atama rektör istemiyoruz!” derken, bir taraf, “Melih Bulu yalnız değildir!” diyor.
…
İstanbul Valiliğinden yapılan açıklamada gözaltına alınan 108 kişi içerisinde 101 kişinin Boğaziçili olmadığı ve sadece 7 kişinin Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olduğu belirtildi. Yani?
Bu hepsi terörist mi demek? Bugün pek çok farklı şehirden öğrenciler, Boğaziçiliye destek amaçlı toplanıp eylem gerçekleştiriyor. O zaman onlar da mı terörist?
Ayrıca izinsiz yürüyüş de anayasal bir haktır. (Anayasayı da konuşacağız, malum yenisinin tartışmaları başladı, onu da önümüzdeki hafta diyelim.)
Siyasilerin tutumları bu ölçüde olmaya devam ederse Boğaziçi öğrencilerinin haklı isyanı, tamamen amacından sapacak. Siyasilerin sözlerini dikkat ve özenle seçmesi gerekiyor. Haklı olan bu isyan, terör hareketi denilerek asla gölgelenmemeli.
…
Kafalar karışık, bedenler yorgun, insanlar bıkkın, ruhlar sıkışmış. Zaten fazlasıyla bizleri darlayan koronavirüs ve ekonomik sıkıntı hala yakamızdan çekiştirip duruyor. Durum daha da karışıyor. Sonu nereye varır bunu görmek, benim gibi mesleğinin ilk yılını tamamlamış bir gazeteci için şimdilik zor olsa da öyle umuyorum ki bu hadise bir an önce tarafların memnuniyeti içerisinde çözüme kavuşur.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.