(8 ŞUBAT 2016)
Gazetemizin Cumartesi günkü sayısında manşette yer alan haberimiz, birçok okurumuzun dikkatinden kaçmamış. Cide’nin Çataloluk Köyü’nde 2 bine yakın bir nüfusa hizmet etmesi amacıyla 1997 yılında yapımına başlanan ve 8 yılda ancak tamamlanabilen bir hastane binasından söz ediliyordu ‘Bu kadar zengin miyiz’? başlıklı haberde. Bu hastane binası 2005’te tamanlanmasına tamamlanmıştı ama, ne hikmetse aradan geçen 11 yılda 1gün bile hizmet veremedi. Dile kolay, o zamanın parasıyla tam 550 bin lira harcanarak yapılan bina, hâlâ atıl vaziyette.
Yalnızca benim değil, bu haberi okuyan birçok okurumuzun da aklına, ‘milyonlarca lira harcayıp da, adeta çöpe attığımız, bir türlü ne yapacağımıza karar veremediğimiz’ diğer ‘atıl’ binalarımız gelmiştir.
Gerçekten bu kadar zengin bir ülke miyiz ki, en ufak plan, program yapmadan binalar dikip, milyonlarca lira harcayıp, bir köşeye atabiliyoruz. Sadece Kastamonu’da bile 10’u aşkın atıl bina varken, varın büyük şehirleri siz hesap edin.
***
‘Atıl’ denince, ‘çürüyen bina’ denince akla ilk gelenler; o meşhur ‘Doğa Kültür Köyü’, Ballıdağ Hastanesi’ ve ‘MİEM’ binaları oluyor.
2006 yılı sonlarında ihalesi yapılan ve vakit kaybetmeden aynı yıl içinde temeli atılan Mahalli İdareler Eğitim Merkezi’nin (MİEM) bugünkü içler acısı hali, vicdan sahibi herkesin içini acıtıyordur.
5 milyon 555 bin lira bedelle ihale edilen MİEM, hizmete girebilseydi Kastamonu ekonomisine yıllık ’50 milyon dolar’ gibi önemli bir katkı sağlayacağı planlanan bir projeydi. 500 kişilik kongre salonu, 200 yataklı iki otel, çalışma alanları, toplantı salonları, sosyal bölümler ve dinlenme alanları yer alacaktı.
Olmadı
Maddi, manevi, hukuki birçok sorun, bu önemli yatırımın aradan geçen 10 yıla rağmen hizmete girmesini engelledi. Aslında en büyük engel, o herşeyi çok iyi hesaplayan, memleketin bekası için gece-gündüz durmadan çalışan bürokrasimiz. Özellikle Kadı Dağı’nda yaratılan ‘bina çöplüğü’ne harcanan para hesap edildiğinde bile, sadece son 10 yılda vatandaşın ne kadar parasının göz göre göre hebâ edildiğini hesap etmek mümkün.
***
Kastamonu’nun bir diğer kanayan yarası da o ünlü Doğa Kültür Köyü’
‘Ünlü’ diyoruz ama, muhteşem doğası veya turizme sağladığı katkılardan dolayı değil elbet. Yalnız Kastamonu’da değil, Karadeniz Bölgesi’nde de Doğa Kültür Köyü hikayesini duymayan, bilmeyen kalmadı maalesef. 80 bin küsur metrekarelik dev bir alanda, tam 14 yıl önce, 2002 yılında başlayan Doğa Kültür Köyü projesi de yine fiyaskoyla sonuçlandı. 2002’de 3-4 tane tarihi konağı, camisi ve değirmeni ile faaliyete geçirilmeye çalışılsa da olmadı. 2007’de bir kez daha denendi, bu kez çok daha fazla para harcayarak’ Neler yoktu ki projenin içerisinde; İnebolu Evi, Tosya Bağ Evi, serender, Cide Ahşap Camii, Azdavay Evi, kuleli konak, su değirmeni, Daday Ahır ve Ağıl yapılarına ek olarak restoran ve kafeterya olarak kullanılacak olan taş konak, gölet, araç yolu ve ara bağlantıları sağlayacak olan yaya yolları, çevre düzenlemesi, taş çevre duvarı, elektrik, su, kanalizasyon gibi altyapıya dair her şeyi yapıldı. 2010 yılında 50 yataklı bir de otel konduruldu arazinin ortasına. Plansız, programsız olsa da, son derece iyi niyetle düşünülmüş bir proje. Kastamonu turizmine dair ne aranırsa bir arada bulabileceğimiz güzel bir yatırım. Pekiherşeyi tamam olan bu yatırım neden bunca yıldır, bir türlü faaliyete geçemedi? Onu da yine son 14 yıldır ilimizi yönetenlere, Ankara?da temsil edenlere sormak lazım.
Eminim, böyle bir yatırım başka bir şehirde olsa idi, o şehri yönetenler, yatırımcının adeta kapısında yatar, yalvarır, her türlü kolaylığı sağlar, birkaç yılda hizmete sokar, milletin parasının çöpe gitmesini engellerdi. 2012 sonlarında dönemin Valisi Erdoğan Bektaş’ın tekrar gündeme getirdiği ve tüm eksikliklerin tamamlanarak yatırımcıya cazip birproje sunulacağı yönünde söz verdiği Doğa Kültür Köyü, geçtiğimiz aylarda memleket sevdalısı bir işadamının çıkıp ‘projem hazır, devlet altyapısını, eksikliklerini tamamlasın, üstyapısına milyonlarca lira harcayıp burayı faaliyete geçiririm’ deyinceye kadar pek kimsenin umurunda değildi. Peki; hazır yatırımcı bulunmuş, istekli de, devlet üstüne para verip yapması gereken bir işten neden para kazanmaya çalışmaktadır, çözebilen varsa beri gelsin. Üç kuruşluk şartname bedelini, aylık 10 bin lira kirayı almasan olmaz mı? Ki orayı alacak yatırımcı, en az 30-40 yıllık plan-proje yapacak. ’10 seneden fazla vermem, istediğim zaman kapının önüne koyarım’ dediğinizde, hiç kusura bakmayın, özel sektörden Doğa Kültür Köyü’ne talip olacak bir ‘enayi’ çıkmasını bekler durursunuz.
***
Kadı Dağı’ndaki ‘atıl binalar rezaleti’nin tarihe karışması için en büyük umut olan havaalanının açılması da maalesef işe yaramadı. Havaalanının açıldığı Temmuz 2013’ten bu yana hâlâ ‘ne olacak bu binalar’ deyip duruyoruz.
Memlekete hizmet etmek, devletin, yöneticinin işidir. Yatırım yaparak, en önemli amacı para kazanmak olan işadamına, yatırımcıya; ?Memleket için riske girin’, ‘taşın altına elinizi koyun’, ‘hadi gidin birleşin de gelin’ ve hatta ‘birazcık para kaybetseniz ne olur’ diye yaklaşırsanız, o binalar daha çok uzun yıllar kucağınızda kalacaktır.
***
Ayrıca şu Ballıdağ Hastanesi’nin ne olacağını da merak eden bir yetkilimiz oldu mu acaba? Sadece Kastamonu’nun değil, Türkiye’nin, belki de dünyanın birçok yerinde eşine az rastlanır bir doğa harikasının tam ortasında; 60 yıllık, 350 yataklı bir hastane, lojmanıyla, diğer eklentileriyle dev bir tesis. 2007 yılında kapısına kilit vurulduktan sonra, 2008’de Sağlık Bakanlığı’nın 29 yıllığına’Yaşlı Bakım Merkezi’ yapılmak üzere Hacettepe Üniversitesi’ne devretmesiyle az da olsa umutlanmıştık Ballıdağ konusunda. ‘E devredildi de ne oldu’…’ Hacettepe, Tıp Fakültesi’nde yaptığı gibi yine oyaladı durdu. Bakımsızlıktan harabeye dönen binada yıllardır çivi bile çakılmadı. ‘Tekrar hastane olsun’ diyen de var, ‘turizme kazandırılsın’ diyen de’ Lakin, herkes farkında ki, Ballıdağ Göğüs Hastalıkları Hastanesi de maalesef bir daha hiç açılmayacak, ‘çöpe giden binalar’ arasında yerini alacak.
‘Kastamonu’nun atıl binaları/yatırımları’ listesi daha çok uzar gider. Aynen yüzbinlerce lira harcayıp yakın zamanda restore edilen Saray Hamamı’nı ne yapacağımıza bir türlü karar veremediğimiz gibi’ Ya da milyonlarca dolarlık yatırımla kurulan ve Cide gibi küçük bir ilçede 600’ü aşkın insana ekmek kapısı olan tersane gibi’
Keşke Seydiler Belediye Başkanı gibi biri çıksa da ‘1 liraya otel vereceğim, yeter ki memleket kazansın, milletin parası çürümesin’ diyebilecek yöneticilerimiz daha çok olsa. Ki o ‘1 liralık otel’e bile henüz talipli çıkmadı.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.