Her anne-baba doğuştan çocuk yetiştirmekle ilgili yeteneklere sahiptir. Büyüdükleri aile ortamı, yaşadıkları mahalle, gittikleri okullar, içinde bulundukları ve tercih ettikleri sosyal ortamlar, okuyup kendilerine uygun buldukları doğrular ve bunun gibi yaşama dair her şey bu bilgileri pekiştirir, değiştirir, geliştirir, düzenler ve anne- baba adayının doğrusu haline gelir.
Bebek dünyaya geldikten sonra artık birçok konuda edindiğimiz tüm teorik bilgileri uygulama ve sonuçlarını görme zamanı gelmiştir. Bu deneysel süreç yüzyıllardır devam etmektedir ve daha önce de birçok kez yazdığım-söylediğim gibi kesin yanlışlardan söz etmek mümkünken kesin doğrulardan söz etmek mümkün değildir.
Yaparken, uygularken, söylerken bize doğruluğu kesin gelen birikimlerimizin, çocuğumuzun gelişimi sırasında yanlışlarla dolu olduğunu görmek bazen uzun zaman alırken bazen de çocuğun normalden sapmış davranışlarının erken fark edilmesiyle, çocuğun doğal gelişim süreci anne-babayı uyarır ve yanlış gideni düzeltmesi için onlara bir şans verir. Karşımıza çıkan bu somut göstergelere hiçbir anne-baba kayıtsız kalmaz ama işin ironik kısmı yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışma eğiliminin sıklıkla gösteriliyor olmasıdır. Bildiğimizden vazgeçmek, kendi davranışlarımızı düzeltmek yerine çocuğumuzun davranış biçimini düzeltmesini bekliyoruz. Zamanında kendi anne-babamızın bize rol model olduğunu unutup, çocuklarımızın bizim davranışlarımızdan öykündüğünü kendimize hatırlatmaktan kaçınıyoruz.
Her gün çocuğuma ders çalış, arkadaşlarıyla dışarı çıkmak istediğinde önce benim söylediklerimi yap, sonra dışarı çıkmayı hak et, odanı toplamazsan sana bu hafta harçlık yok, yazılılardan 100 alırsan istediğin bilgisayarı alayım, sana bilgisayar aldım ama sadece hafta sonu bir saat kullanabilirsin, televizyonu kapat, ses yapma, eğer istediğim gibi bir çocuk olmazsan telefonunu elinden alırım diyorum. Ve değişen hiçbir şey olmuyor; her şey aynı. Ne ders çalışıyor, ne odasını topluyor.
Geçen hafta koşulsuz sevgi kavramına değinmiştim. Bu kavram birden çok defa yazılmayı gerektiriyor çünkü yanlışlarımızın çoğu sevgimizin ve saygımızın koşullara dayalı olmasından kaynaklanıyor. Çocuklarımız bizim davranışlarımızı izliyor ve söylemlerimizden çok eylemlerimize dikkat ediyorlar. Onlara şunu yaparsan ya da şunu yapmazsan isteğini karşılamam derken, anne baba olarak elde ettiklerimizin çoğunun bir nedene dayanmadığını, sadece öyle istediğimiz için gerçekleştiğini fark ediyorlar. Çocuğuma günde bir saat internete girebilirsin derken gün boyu internette sörf yapıyor, odanı topla derken kendi odamdaki dağınıklıktan aradığım hiçbir şeyi bulamıyor, ders çalış derken yapmam gereken işleri erteliyorsam çocuğum da sözlerime değil eylemlerime bakacak ve eylemlerimi taklit edecektir.
Çocukluk ve ergenlik bireyin en zor gelişim dönemleridir. Bizlerin yaklaşımı onları biçimlendirir. Bu zor süreci atlatabilmeleri için zihnimize yerleştirdiğimiz kesin doğruları sorgulamalı, her çocuğun kendine has özelliklerle dünyaya geldiği gerçeğini ve bizim ebeveynimizin bizi yetiştirme biçiminin onlara uymayabileceğini anlamalıyız.
Çocuklarının her isteğini yerine getiren anne-babalar da olmayalım, isteklerini engelleyen anne-babalar da
Bir orta yol var: Onları dinlerken bulundukları yaşa dönüp isteklerini anlamaya çalışmak, kendimizi onların yerine koymak, yaptığımızı fark ettiğimiz hatalar için özür dilemek bizi değersizleştirmez. Aksine, dinlendiğini ve anlaşıldığını bilen çocuk, eylemlerini de doğru biçimde düzenlemeye başlar.
Ben dünyanın en iyi anne-babasıyım. Bugüne kadar gördüğüm, duyduğum, bildiğim her doğruyu uyguladım ama hiçbir şey istediğim gibi olmuyor diyorsanız, kendinizi çocuğunuzun yerine koyun ve ona ben nasıl bir anneyim-babayım? hadi gel bugün yer değiştirelim, deyin. Size bütün bir gün, sizin ona davrandığınız gibi davranmasını isteyin. Sabırla onu izleyin. Bakalım davranışlarınız ve söylemleriniz sizden çıktıktan sonra çocuğunuz tarafından nasıl algılanıyor, izleyin ve görün. Şaşıracağınız ve belki de utanacağınız bu deneyimin size ve çocuk yetiştirme biçiminize çok büyük bir katkı yapacağını şimdiden söyleyebilirim; tabii eğer cesaretiniz ve sabrınız varsa.
Sözün özü; eyleminiz ve söyleminiz bir olsun. Empati kurmak otoritenizi zayıflatmaz, aksine zorba anne-baba olmaktan çıkıp saygı duyulan anne-babalar olmanızı sağlar. Unutmayın ki çocuklarımız da torunlarımızı bizden gördükleri biçimde yetiştirmeye çalışacaklar. Onlara ben dünyanın en iyi annesiyim ya da babasıyım diyebilirsiniz ama kendi doğrularınızı sorgulamadıkça, değişmedikçe, gelişmedikçe, empati kurmadıkça, kişiliği gelişmemiş çocuklar yetiştiren sadece size göre- dünyanın en iyi anne ve babası olabilirsiniz.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.