Aziz, sıddık, hâlis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kurâniyede ciddî, hakikî arkadaşlarım,
Bu yakında hem Ispartada, hem bu havalide (Kastamonu) Risale-i Nurun İhlâs Lemaları intişara başladığı münasebetiyle ve bir iki küçük hâdise cihetiyle şiddetli bir ihtar kalbe geldi. Riyaya (gösteriş) dair Üç Noktayazılacak.
Birincisi: Farz ve vaciplerde ve şeâir-i İslâmiyede ve sünnet-i seniyeye tabi olmada ve haramların terkinde riya giremez; izharı, riya olamaz -meğer, gayet imanın zayıflığıyla beraber, fıtraten riyakâr ola. Belki, şeâir-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, gizlemekten çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetül-İslâmİmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi zâtlar beyan ediyorlar. Sâir nafilelerin gizlenmesi çok sevaplı olduğu halde, şeaire temas eden, hususan böyle bidalar zamanında sünnete tabi olmanın şerafetini gösteren ve böyle büyük günahlariçinde, haramların terkindeki takvâyı izhar etmek, değil riya, belki gizlenmesinden pek çok derece daha sevaplı ve hâlistir.
İkinci nokta: Riyaya insanları sevk eden sebeplerin,
Birincisi: İmanın zayıflığıdır. Allahı düşünmeyen, sebeplere perestişeder, halklara hodfuruşlukla (kendini satmaya calışmak) riyakârâne vaziyet alır. Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nurdan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkikî dersiyle sebeplere ve insanlara ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
İkinci sebep: Hırs ve tamah, fakirlik zafiyetinoktasında insanların teveccühünü celb etmeye medarriyâkârâne vaziyet almaya sevk ediyor.
Risale-i Nurun şakirtleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risale-i Nurun dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşaallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfuruşluktan men eder.
Üçüncü sebep: Hırs-ı şöhret,hubb-u cah (makam sevgisi), makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek (üstün görünmek) gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârâne(haddinden fazla kendine ehemmiyetverdirmek) ve tekellüfkârâne (lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek) tarzını takınmakla riyaeder.
Risale-i Nur şakirtleri, beni bize tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı mânevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri; ve ehl-i tarikatın fenâ fiş-şeyh, fenâ fir-resulve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de fenâ fil-ihvan, yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı maneviyesi içinde eritip öyle davrandığı için, inşaallah, ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi, bu sırla onlar da kurtulurlar.
Üçüncü nokta: Dini vazife itibarıyla insanlara hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktizaettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfuruşlukve riya sayılmaz ve sayılmamalımeğer o adam, o vazifeyi, kendi enaniyetine tâbiedip istimal ede.
Evet, bir imam, imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, duyurur; hiçbircihette riya olamaz. Fakat vazife haricinde o tesbihatları âşikâre halklara işittirmeye riyagirebildiği için, gizlisi daha sevaplıdır.
Risale-i Nurun hakikî şakirtleri,dini neşriyatlarında ve sünnete tabi olarak yaptıkları ibadetlerinde ve büyük günahlardan kaçınmadaki takvâlarında, Kurân hesabına vazifedar sayılırlar. İnşaallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nura, başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola. Daha yazılacaktı, fakat bir duraksama hali kesti.
Said Nursi
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.