Niyetim bu hafta yeni anayasa ile ilgili bazı değerlendirmeler yapmaktı, ancak bu hafta içerisinde çok önemli bir gelişme halka duyuruldu. Bunu es geçersem olmaz diye düşündüm. O sebeple bu hafta üzerinde duracağımız asıl mesele uzay olacak.
Geçtiğimiz Çarşamba günü Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Türkiye Uzay Ajansı’nın Milli Uzay Programı hedeflerini açıkladı. Samimi görüşüm; bunun Türkiye için dünya bazında önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum, tabi gerçekleşirse… Milli Uzay Programı’nın 10 hedefi var, 2023 yılı sonunda başlayan hedefler 10 yıla yayılacak. Bütçe noktasında sıkıntı yaşanmazsa, uzay hedeflerinin gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Gerçekleşmese bile bir hedef olmuş olması oldukça önemli. Bugüne kadar 6 ülke toplamda 16 kere Ay’a sert iniş gerçekleştirdi. Eğer bu hedefler gerçekleştirilirse, 2023 yılının sonunda bizler de bu 6 ülke arasındaki yerimizi almış olacağız.
Şimdi gelelim hedeflere; Bu hedeflerin her birini burada açıklamayacağım, özellikle önemli olan bazı hedefleri buraya taşıyacağım. Öncelikle ilk hedef olarak Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Ay’a ilk temasın gerçekleştirilecek. 2023 yılının sonunda ateşlenecek milli ve özgün hibrit roketle Ay’a sert iniş yapılması hedefleniyor. Sert inişten kasıt, insansız olarak Ay’a gönderilecek aracın Ay’ın yüzeyine sert bir şekilde iniş gerçekleştirmesi. Bu hem daha kolay hem de tehlikesiz oluyor.
Hedeflerin açıklandığı toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasındaki şu ifade dikkatimi çekti; “Uzay aracımızı yakın yörüngeye çıkaracak ilk fırlatmayı uluslararası işbirliği ile gerçekleştireceğiz.” Bu ifadeye bakacak olursak, uzay macerasına atılmak için elde ciddi bir bütçenin ayrılması gerekiyor. Çünkü gerek teknik araç ve malzeme noktasında, gerekse yetiştirilen eleman noktasında sağlam bir bütçenin olması gerek. Eğer bu uluslararası işbirliği noktasında önemli adımlar atılabilirse bu uzay macerası bize çok da uzak bir hayal olarak görülmüyor.
***
Gelelim bir diğer önemli gördüğüm hedefe; uzay alanında etkin ve yetkin insan kaynağı oluşturulacağı belirtildi. Bu da Mili Uzay Programı’nın 9’ncu hedefi… Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bu konu için ne gerekiyorsa yapacağız” ifadelerinde bulundu. YÖK ve Mili Eğitim kaynaklarını seferber edeceklerini söyledi. Ancak Türkiye’deki üniversite problemlerine bakacak olursak bu ciddi bir tezatlık oluşturuyor.
Türkiye’de özellikle akademide yaşanan problemlerin ciddi olduğunu düşünüyorum. Sebebine gelecek olursak da; yeterli eğitimin verilemeyişi… Sonucunu zaten hepimiz biliyoruz. Özellikle de üniversite okuyup bitirmiş, dışarıda iş bulamayan üniversiteli işsiz gençlerden bahsediyorum. Tabi bu uzay macerası hayalleri, kulağa hoş iş ve gururlandırıcı gelse de bu gerçeğin de atlanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer ki MEB ve YÖK’ün kaynakları kullanılacaksa bu doğrultuda öğrenci ve akademisyenlerin ihtiyaç ve istekleri göz önünde tutulmalı. Eğer bir insan kaynağı oluşturulacaksa bu noktada o insan kaynaklarını yetiştirecek kalifiyede ve donanımda yeterli akademik kadroların ve kurumların oluşturulması elzem. Yapılması planlanan alışmalar için de oldukça fazla veri üretilmesi gerekiyor. Bu noktada da üniversitelerin bilim yapması için özgür bırakılması lazım.
FARKLI BİR TARİHTE BU HEDEFLERİN AÇIKLANMASI DAHA UYGUN OLABİLİRDİ
Ayrıca bir konu daha var; buna eleştirel olarak yorum yapmak istiyorum. Böyle önemli bir açıklamanın doğru bir tarihte yapıldığını düşünmüyorum. Bu konuyla ilgili pek çok yorum okuyup değerlendirme dinledim. Uzay konusunda dünya çapında farklı gelişmeler gündemde. Bu hafta ‘Mars Haftası’… Çinliler ve NASA Mars’a araç gönderiyorlar. Mars’ta helikopter uçuracaklar. Birleşik Arap Emirlikleri de Mars yörüngesine giriş yaptı. Dünya genelinde bu gelişmeler ciddi anlamda yer buluyor. Gündem çok yoğun. Böyle bir gündemde bizler eğer ki gündemi hedefliyorsak, dünyaya haber vermeyi hedefliyorsak, bence tarih seçimi noktasında biraz tartışılabilirdi. Bizler için bu hedeflerin açıklanması büyük bir gelişme olmuş olsa da yine de pasif kalındığı düşüncesindeyim. Dolayısıyla uzay aracı ile ilgili bir çalışma yapılıyorsa, uzay faaliyetleriyle ilgili dünya gündemini de takip ederek daha uygun bir tarih seçip bu açıklamaları yapıyor olsaydık, bence dünyada çok daha fazla yankı oluşturabilirdik.
SİYASET ÜSTÜ BİR TUTUM SERGİLENMELİ
Gelelim bu uzay programının siyaset noktasındaki yerine; Açıkçası bu kadar önemli bir gelişmenin siyaset üstü tutulması gerektiği noktasında yüzde 100 taraftarım. Uzay Programı, uzun bir süreci kapsıyor. Yani hükümetler değişebilir, siyasi partiler kapanıp açılabilir. Ancak Uzay Programı devam eder. Bu sebeple siyaset üstü bir tutum sergilenmeli. Bu program, bir siyasi tarafından benimsenip, başka bir siyasi tarafından dışlanırsa hedefler başlamadan söner. İşin bütçe kısmını karıştırmıyorum. Bütçe sıkıntıları elbette olacak çünkü kolay bir şey değil yapılmaya çalışılan…
Ancak Uzay Programının açıklanmasının ardından yapılan açıklamalardan anlaşılıyor ki bu program, bazı cephelerce heyecanla karşılanırken bazı cephelerde alay konusu oldu. Cephe ifadesini kullanıyorum, çünkü siyasetteki tarafları bu şekilde açıklamanın çok doğru olduğunu düşünüyorum. Siyaset tarafların birbirini yıpratmaya çalıştığı bir anlayışla devam ediyor ve bunun sonucu halka yansıyarak insanları kutuplaştırıyor. Bu da doğal olarak bir savaş ortamı oluşturuyor. O sebeple cephe kelimesinin buraya uygun olduğu kanaatindeyim. Siyaset üstü bir tavırla bu programa sahip çıkılmalı ve gelişmeler yakından takip edilmeli. Eksiklikler eleştirilerek konu gündemde tutulmalı. Dünya Mars’a açıldı, bizler Ay’a ilk kez gideceğiz. Geç bile kaldık. Dünya uzayda kapış kapış kendine yer beğenirken Türkiye neden bunlardan geri kalsın? Siyaset üstü bir tutumla benimsenerek, milletçe yapılan bir hareket olduğu göz önünde tutularak her siyasi partinin bunu özümsemesi gerekiyor.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.