Evet alim bilene, arif ise anlayana; anlayışı ve sezgisi güçlü olana denir. Hani meşhur bir söz vardır, bizim insanımız alim değildir, ama ariftir diye. Gerçekten doğru söylenmiş bir söz. Nice bilgin kişilerin sayfalarca ya da saatlerce anlatıp da içinden çıkamadıkları konuları, bazen bir çırpıda anlar ve bir cümlede de anlatıverir bizim insanımız.
Arifin ne olduğunu anlatırken de arif olduğunu göstermiş ve arifane bir cümle ile arifi tarif edivermiş, her ne kadar arife tarif gerekmese de: Arif olan anlar.
Arif milletlerin şairleri de arif olur elbette. Tıpkı Karacaoğlan gibi.. Arifane nasihatlerle dolu şiirinin bir bölümünde bakın ne güzel söylemiş:
Mecliste ârif ol, kelâmı dinle
El iki söylerse, sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eylik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
El âriftir, yoklar senin fendini
Dağıdırlar tuzağını, bendini
Alçaklarda otur, gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma
Her ne kadar alimi bilen, arifi anlayan olarak tarif etsek de; arif kişi de gerçekte bilmekten uzak değildir. O hem bilen, hem anlayan, hem de basiretli ve ön sezili, anlayışlı bir kişiliğe sahiptir. Aklı, duyuları ve duyguları ile elde ettiği ham bilgileri akıl ve vicdan süzgecinden geçirir, tefekkür eder, gönül dünyasında inancının rengiyle boyayıp kendisini Hak ve hakikate götüren bir araca dönüştürür.
FAYDALI İLİM
Peygamber Efendimizin(a.s.v.) sıkça ettiği bir duâ: Allahümme innî eselüke ilmennâfia/ Allahım senden faydalı ilim isterim. Evet sadece ilim isterim demiyor, fayda veren ilim/bilgi talep ediyor. Bu yüzden biz yüzyıllar boyu okuyanlar için, ilim talep eden/isteyen anlamında talebe-i ulûm ya da kısaca talebe demişiz.
Evet fayda veren ilim. Öğrendiği bilgi insanın ya dünyasına fayda vermeli, ya da ahretine. İletişim çağının insana sağladığı bir çok faydalar yanında, müthiş bir bilgi kirliliğine de sebep olduğu aşikârdır. Bilgi kirliliği zihinleri de kirletmekte ve gerek iç alemimizde gerekse toplum hayatında kaos ve kargaşaya sebep olmaktadır. Bu tür bilgi ve malûmatlar yine aleyhissalât ü vesselâm Efendimizin fayda vermeyen ilimden Sana sığınırım dediği, bize fayda yerine zarar veren ilim olsa gerektir.
Başka bir hadis-i şerif: Men AREFE nefsehü, fekad AREFE Rabbehü/ Kendini bilen, Rabbini bilir. Görüldüğü gibi buradaki bilme, arefe yani arîf olma kelimesiyle ifade edilmiş. Demek ki arif olmak bilmeden, cahilce olacak bir şey değil. Bilmek var, ama bundan da öte anlamak, yaşamak ve hakikatleri hazmetmek var
İlim ilim bilmektir
İlim KENDİN bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi HAKKı bilmektir
Evet Yunus Emremiz işte böyle diyor. Rasûlullah aleyhisselâmın söylediğini sanki Türkçe olarak ifade ediyor.
“Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56)
Zaten bilmede ve arif olmada asıl nihaî hedef ve maksat, kişinin Rabbini bilmesidir. İşte biz buna MARİFETULLAH, yani Allahı(CC) bilme ve tanıma diyoruz ki, bu da MUHABETULLAHI netice verir. Yani Allahı sevme, daima Ona muhabbet besleme
Onu sevmenin göstergesi de Onun sevdiğini sevmek ve sünnetine uymaktır.
De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Peygamberine) uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Âl-i İmrân, 31)
İnsanoğlu Yaratanına bağlı ve saygılı olduğu ölçüde Onun yarattıklarına da saygılıdır ve Yunus misâlî yaratılanı da sever, Yaratandan ötürü. Böylesi bilgi, duygu ve düşüncelerle eğitilmiş ve yoğrulmuş bir toplum ve fertleri birbirine daha saygılı olur, insanlar birbirini daha çok sever, sayar ve toplumsal barış ve huzur daha kolay sağlanır ve yerleşir diye düşünüyorum. Bir ayet-i Kerîmede Cenab-ı Hakk insanları kabile kabile yarattığnı beyan buyuruyor ve bunun da onların birbirleriyle tanışmaları ve bilişmeleri (teârafü) için yaptığını söylüyor. Yoksa ki, birbirlerine düşman olsunlar, birbirlerini boğazlasınlar diye değil!..
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.