7 ARALIK 2019 CUMARTESİ
Günümüzü çiçeklendirmenin zorluğu!
Cumartesi yazıları üzerine daha evvel bir açıklamada bulunmuştum. Hatırlamayanlar ya da kaçıranlar için tekrar belirtmekte fayda var:
“Bir cumartesi yazısından çok şey beklememek gerekir!
Bugünü tatil olanların, cuma gecesi geç yatmış ve öğlene doğru anca uyanmış olma ihtimali yüksek bir gündür cumartesi ama bir gün öncesini bambaşka nedenlerle uykusuz geçirenler de vardır. Mesela; taksi şoförleri, güvenlik ve sağlık görevlileri, matbaa işçileri, gazete dağıtıcıları ve olmazsa olmaz yazı insanları gibi. Onlar, görevlerinin bilincinde, geceden sabaha çıkmaya çalışırken kim onların derdindedir?
Hastanelerle doktorları vesile edip Hz. Şafi’den şifa bekleyen hastalarla yakınlarını, dağ başlarında karınca sesine bile dikkat kesilen nöbet tutan askerleri, uzun yol şoförlerini, gece vardiyasında çalışan işçileri, birikmiş borçlarının içinden nasıl çıkacağını düşünerek uykuları haram olmuşları, iş aramanın ağır sorumluluğu altında gittikçe ezilen insanları ve pavyonlarda açgözlü erkekleri güzelliğiyle doyurmaya çalışan konsomatrisleri, hayat kadınlarını, meyhanelerle birlikte türlü batakhanelerin müdavimlerini, pencere önünde eşini ya da evladını bekleyen tedirgin ana-babaları… Evet, hepsini birlikte gecenin içinde bulabilirsiniz ve onlar şimdi hangi hâl üzere cumartesiyi yaşamaktadır?”
Ve eklemiştim yine “Bir cumartesi yazısından çok şey beklememek gerekir!” diye. O yazımın üzerinden bu yana neredeyse 5 ay geçti. Neler yaşanmadı ki! Hadi hepimiz kendi adımıza şöyle bir düşünelim, birbirimizle paylaşmasak da olur!
* * *
Mesela TÜİK’in Ceza İnfaz Kurumu 2018 İstatistikleri’nden bugün kahvaltıda bahsedenler oldu mu aranızda? Geçen yılın verilerine göre cezaevlerinde tam 264 bin 842 kişi var! Suçların çoğunluğu hırsızlığa dayanıyor.
Mahzuni Şerif, türküsünde “Bilmem neden hırsızlığı / Yapan değil bilen zalım” derken 1970’lerin Türkiye’sini yansıtıyordu. Hırsızlığın belki de en naif hâline şahit olduğumda bir halk pazarındaydım. Üstündeki harap kıyafetlerden sokaklarda yaşadığı izlenimi veren bir adam, sahibi başında bulunmayan bir meyve tezgâhından kendi malıymış gibi bir tane seçip afiyetle yemişti.
Bense o sırada bu tezgâha çok yakın bekliyordum. Olaya benle beraber biri daha şahit olmuştu. Bu, “hacı teyze” denilebilecek teyzelerden biriydi. Göz göze geldiğimizde “Haram yavrum, haram!” diyerek olayı hiç tasvip etmediğini bana açıklama gayretinde bulundu. İstanbul’da bir halk pazarında sizi hiç tanımayan biri size bir yorumda bulunabiliyorsa güzel şeyler adına hâlâ umut var demektir.
Teyzeye cevabım sadece tebessümle başımı sallamaktı. Fakat bu adamın hikâyesi neydi? Neden evsizdi, neden açtı ve ta oralardan bu şehirdeki bir yazıya nasıl konu olmuştu? Cevabını yine bir şarkı sözünde bulabilir miydik?
“Anasızlık,
Babasızlık,
İlle de şu parasızlık!
Pazara götürsen bile
Para etmez parasızlık!”
Müslüm Gürses’in seslendirdiği bu şarkıyla durumu açıklamak yetmeyecek. Bakın, bugün ülkemizdeki zenginler bile gelir dağılımı adaletsizliğinden bahsediyorsa o halk pazarındaki meyve hırsızlığının bütün suçunu dağılan ailelere, sorumsuz büyüklere yükleyemeyiz galiba!
* * *
Biliyorum ki yazımı yazdığım şu sıralarda toplumumuz, ömrünün baharındaki bir fidanı kıran katilin ifadesini nefesini tutarak okuyor. Psikologlar ve sosyologlar da ifadenin içinden tutabildikleriyle bir tahlil yapmaya çalışıyor belki: “3 yaşında yetimhaneye verilme, uyuşturucu kullanma, çocuk katilliği ve hırsızlıkla geçinme…”
İnsanlık düşmanları her zaman vardır da onları o hâle getiren sebepler nelerdir? Artık her şey için çok geç! Yenilerinin yetişmesini engelleyemez miyiz peki? Adalet kurumumuz cezaevlerindeki 265 bin mahkûmla nasıl ilgileniyor? Açık-kapalı cezaevleri ve burada kalanların suç çeşitleri?..
* * *
Ne yazının ne de sizin suratınızı asmak istemiyorum! İnsan hüzünden, kederden kaçmaya çalışırken soğuk bir cuma öğleni kapısının önünde, gülleri artık bulunmayan, gül ağacındaki serçe kuşlarından birinin yerde cansız yatışını görürse… Evet, hâlâ ümit edebilir mi? Etmeyip de neylemeli?
Gününüzü çiçeklendirin efendim, insanlar cenaze törenlerini bile çiçeklendirmeye çalışırken siz bu kadar karamsar olmayın! Bu şartlar altında bir cumartesi yazını ben ancak bu kadar çiçeklendirebildim. Özdemir Asaf’ın üç mısrasıyla biraz daha imkânları zorlayalım:
“Sen gülünce
Gün cumartesi olur
Bir kuş havalanır gökyüzüne…”
NOT: Şaşırdın değil mi eskisi gibi bir cumartesinde daha sana seslenişime? Şaşırma kıymetli okur! Bir aksilik olmadığı ve bu can bedende olduğu sürece her gün buradayım, ilan eder, sevgiyle duyururum!
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.