Çocuklar, sonsuz hayal güçleri ile bunları kendi dünyalarının bir parçası haline getiriyor ve aynı olumsuzlukları kendi dünyalarında yaşayabiliyor. Olumsuzlukların yarattığı kaygı ve korku, çocuğun gelişiminde, sanki olayı kendisi yaşamış gibi, önemli ve geri dönüşü oldukça zor olan ve tüm yaşamları boyunca onlarla birlikte olacak psiko-somatik problemleri de beraberinde getiriyor. Çocuk gelişimi alanında, bilhassa sinir-bilimsel çalışmalar, erken yaşlardaki olumsuzlukların, yaşam boyu devam eden fiziksel ve ruhsal problemlere neden olabileceğini vurgulamaktalar. İşte bu nedenle, her iki grup çocuğun da korunmaya ve daha güvenli ortamlarda olmaya ihtiyaçları ve hakları var.
Savaş yaşayan, şiddete tanıklık eden çocukların yaşadığı travmalar, geri dönüşü çok zor olan ve yaşam boyu devam edebilecek psiko-somatik problemlere neden olur. Bu tür travmaların ve olumsuzlukların çocukların gelişimleri üzerindeki etkileri yaşlarına ve içinde bulundukları ortamlara göre farklılık gösterir. Örneğin bebeklerin ve küçük çocukların, hala birincil bakım vereni ile olan yakın bağı nedeni ile olumsuzluklardan etkilenmeleri daha çok bakım verenleri ile olan güvenli etkileşimlerinin kesilmesi sonucu ortaya çıkabilir. Unutulmaması gereken bir şey varsa, anne-babaların ve bakım verenlerin de aynı olumsuz durumlardan etkilendikleri ve fiziksel ve ruhsal sağlık açısından güçlükler yaşadıkları ve çocuklarına gereken ilgi ve sevgiyi gösteremeyebilecekleridir. Bu ise çocukların ihmal ve istismar tehlikesini arttırır. Diğer bir deyişle, bilhassa küçük çocukları savaşın ve diğer olumsuzlukların yıkıcı etkisinden korumanın en önemli yolu anne-babaların bu tür olumsuzlukların etkisinden uzak tutacak ve bu tür olaylardan etkilenmeyecek şekilde güçlü olmasıdır.
…
Savaş, şiddet, sel ve yangın gibi afet haberleri ve olumsuzlukları gazete, televizyon ve sosyal medya gibi araçlardan seyreden çocuklar bu haberlerden olumsuz etkileniyor. Bu tür haberler günlük yaşamımızın bir parçası olmuş durumda. Sadece çocukları değil, yetişkinleri de etkileyen bu durumun, çocuğun gelişimini, bilhassa sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkilediğini anlatan araştırmaların sayısı giderek artıyor. Yani ‘güvende’ olduğunu düşündüğümüz çocuklarımız, evlerinin oturma odasında birden kendini savaşın ortasında, çocukların ağlaştıkları bir cenaze merasiminde veya hastanelerdeki hasta yataklarının başında bulabiliyor ve hayal dünyalarının yardımı ile de şahit oldukları bu ‘boyutlara’ geçebiliyorlar. Korkuları, kayıpları ve kaygıları oturdukları ve kendilerin en güvende hissettikleri evlerinde ‘sanal’ olarak yaşayabiliyorlar.
…
Çocukların sordukları sorulardan, gece uyanmalarından, ışığı kapamak istememelerinden, anne-babalarına yapışmalarından, açık bir nedeni olmadan ağlama ve öfke krizine girme ve benzeri davranışlarından anlayabilirler. Çok daha yoğun yaşanan durumlarda alt ıslatmaları, suskunluk, hiperaktivite veya içine kapanma da gözlenebilir.
Anne-babalara düşen en büyük görev, bu tür haberlerin çocuklar tarafından izlenmesini mümkün olduğu kadar engellemektir. Ancak günümüz koşullarında bunun tam da gerçekleşmeyeceğini düşünürsek çocuklarına gördüklerini onların anlayacağı bir dille anlatmalı, çocuğun korkularını azaltmaya çalışmalıdır.
…
Sorularına doğru ve tutarlı cevap verilmeli
Çocuklar gördüklerini anlayabilmek için soru sorarlar. Örneğin ‘Bu çocuklar neden ağlıyor? Niye ormanlar yanıyor? Bu insanlar eden kaçıyorlar? Bize de gelirler mi? şeklinde sorular sorabilir. Bu soruların cevabı oldukça zor olmakla birlikte, gerçekleri ve nedenleri sade, samimi ve anlaşılır cümlelerle anlatmak en uygunudur. Ancak ebeveynlerin çocuklarının yanında konu ile ilgili konuşmalarına dikkat etmeleri de ayrı bir önem taşır. Zira anne ve babaların çocuklarına söyledikleri ile genel konuşmalarında kullandıkları cümleler farklı olursa, bu çocukların kafasındaki soru işaretlerini daha da artırır.
…
Korkuyla terbiye yöntemine başvurulmamalı!
Maalesef gayet masum bir şekilde bazen anne ve babaların başvurduğu bir korkuyla terbiye’ yöntemi vardır. ‘Onlar yaramazlık yaptığı için böyle oldu. Eğer sen de yaramazlık yaparsan sen de öyle olursun’ ya da ‘Seni de onların yanına yollarım’ şeklinde oldukça tehlikeli ifadeler asla kullanılmamalıdır. Bu tür söylemler, çocukların kaygısını arttırmaktan başka bir işe yaramaz.
Çocuklar bu soruları akranlarının yaşadığı gerçek travmaları gördüklerinde soruyorlar. Onlarla konuşurken ‘Bize bir şey olmaz, merak etme’ tavrı yerine, bu çocukların üzüntülerini ve onlara neler yapabileceklerini de anlatmak gerekir. Aynı şekilde olaylarda bir tarafı haklı bir tarafı haksız şekilde göstermemek, ayrımcılığa ve ön yargıya neden olacak ifadelerden uzak durmak gerekir. Hepimizin ihtiyacı olan empati ve şefkat duygularını, çocuklarla birlikte yaşamak ve onlara yaşatmak önemlidir. Belki de bu olumsuzlukların en olumlu çıktısı olabilir.
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.