Herkesin uykuda olduğu bir saatte şehir, ülke ve dünya gündemini saatlerce tarayıp onca kötü haberin içinden hayırlı bir sentez çıkarmaya çalışmak… Kastamonu’daki şiddetli rüzgârın, sonunda yerini az da olsa yağmura bırakışına Adana’daki seli de düşünerek sevinememek… İstanbul için yapılan kar uyarısı, beyaza bürünen birkaç şehir ve artık 2019’dan geriye bir hafta bile kalmaması!
Söyleyin nasıl çıkacağız bunca şeyin içinden? Deneyeceğiz çaresiz!
Kaçıp uzaklaşmaya çalıştıkları bazı gerçeklere sene biterken mecburen yakalananlar var. Mesela prim borcunu ödeyemeyen Bağkur ve GSS’li yurttaşlarımızın sayısı 5 milyonu bulmuş ve yıl sonuna kadar bu borçlar ödenmezse sağlık hizmeti alamayacaklar. “Hele yeni yıla bir girelim de düşünürüz!” diyebilme rahatlığında olanlar varsa selam ederim!
Prim borçlarının yanında gittikçe uzaklaşan emeklilik hayalleri, yaşa takılanlar, emekli olup çalışmak zorunda kalanlar, iş arayanlar, hor görülenler ve görmezden gelinenler!.. Ya sizlere ne demeli? Olanlara bakıp kendinizi daha fazla harap etmeyin!
* * *
Evinizde, iş yerinizde oda parfümü kullanıyor musunuz, bilmiyorum ama PTT şubelerinde bu parfümleri görüp kokusunu duyarsanız aklınıza tam 5 milyon lira getirebilirsiniz! “Ne diyorsun be adam?” dediğinizi şimdi duydum!
3800 şubesi olan PTT’ye 600 bin adet parfüm sipariş edilmiş ve karşılığında 5 milyon lira harcanmış! Varlık Fonu’na devredildikten sonra zarar eden PTT, zararın kokusunu bastırmak için sipariş ettiği bu oda parfümlerini kullanmak istedi galiba!
Keşke güzel ülkemdeki kötü kokular sadece PTT şubelerinden yükselseydi!
* * *
Kütahya’da ailesinin kayıp ilanı verdiği 31 yaşındaki Havva Kalkan, tren rayları arasında bulundu ama parçalanmış bir hâlde! Kimdi Havva Kalkan ve neden evinden çıkmıştı? Demiryolunda ne işi vardı? Haberdeki gibi tren mi çarpmıştı, yoksa kendisini trenin önüne mi atmıştı? Artık kimse onu merak etmeyecekti ve basitçe yapılan yerel bir haberin aslında ülkeye dair ne büyük bilgiler sakladığı bir gün anlaşılabilse her şey daha başka olabilecekti!
* * *
Herkes uykuda demiştik, mutlaka ayakta olanlar var. Mesela ben bu satırları yazarken radyoda Orhan Gencebay “Yokluk” şarkısını söylüyor ve şöyle diyor:
“Ben yokluğu yalnız bende sanırdım
Meğerse ne yokluk çekenler varmış!
Derdimi herkesten aman fazla sanırdım
Yoklukla yaşarken ölenler varmış!”
Aranızda yokluktan dem vuranlar var mı? Umudu 80 milyonluk piyango biletine bağladın biliyorum! Sen de haklısın ne diyeyim? Ah güzel insan! Kabahat sende değil, tüm umudunu senden çalıp seni piyango biletine mahkûm edenlerde! Ama bak radyoda Orhan Baba’dan sonra Müslüm Baba söylemeye başlıyor, iyi dinle:
“Dünya dolu malın olsa
Tutacak bir dalın olsa
Deryalarda yalın olsa
Bir gün sen de öleceksin!”
Bu babalar iyi babalardı ama şarkılarının sözlerini hayran kitlelerine ne kadar aşılayabildiler, işte ben de bu konuda emin değilim, yine de severek dinliyorum!
Bir yanda yeni yıl için kutlama hazırlıkları, bir yanda geçen yılların ömür takvimini bitirdiği gerçeğini bile düşünmeyenler! Ve arayanlar, bulamayanlar, tutunamayanlar, kayıp ilanıyla aranan, ömrünün baharındaki gençlerin ıssız demiryollarında parçalanmış cesetleri… Yok, hayır, bu tımarhaneden akıl sağlığını kaybetmeden çıkabilmek hiç kolay değil! En iyisi Ziya Osman Saba’ya başvurmak:
“Şu garip yeryüzünde anlaşılmaz ömrümüz…
Gelip yanı başıma boynunu büken öksüz,
Evlâdı gitmiş ana, siyah yeldirmeli dul,
Son kalan eşyasını mezada veren yoksul.
Fakirin iç çekişi, zenginlerin usancı.
Gurbete düşmüş yolcu, yolcu bekleyen hancı.
Şu anda yeraltına günahıyla gömülen,
Büyük tımarhanede kahkahalarla gülen,
Ölü, ölü yıkayıcı, hasta, hastabakıcı,
Allah’ım, cümlemize acı!..”
Ülkedeki kötü kokular ve raylarda parçalanmış bir ceset!
Herkesin uykuda olduğu bir saatte şehir, ülke ve dünya gündemini saatlerce tarayıp onca kötü haberin içinden hayırlı bir sentez çıkarmaya çalışmak… Kastamonu’daki şiddetli rüzgârın, sonunda yerini az da olsa yağmura bırakışına Adana’daki seli de düşünerek sevinememek… İstanbul için yapılan kar uyarısı, beyaza bürünen birkaç şehir ve artık 2019’dan geriye bir hafta bile kalmaması!
Söyleyin nasıl çıkacağız bunca şeyin içinden? Deneyeceğiz çaresiz!
Kaçıp uzaklaşmaya çalıştıkları bazı gerçeklere sene biterken mecburen yakalananlar var. Mesela prim borcunu ödeyemeyen Bağkur ve GSS’li yurttaşlarımızın sayısı 5 milyonu bulmuş ve yıl sonuna kadar bu borçlar ödenmezse sağlık hizmeti alamayacaklar. “Hele yeni yıla bir girelim de düşünürüz!” diyebilme rahatlığında olanlar varsa selam ederim!
Prim borçlarının yanında gittikçe uzaklaşan emeklilik hayalleri, yaşa takılanlar, emekli olup çalışmak zorunda kalanlar, iş arayanlar, hor görülenler ve görmezden gelinenler!.. Ya sizlere ne demeli? Olanlara bakıp kendinizi daha fazla harap etmeyin!
* * *
Evinizde, iş yerinizde oda parfümü kullanıyor musunuz, bilmiyorum ama PTT şubelerinde bu parfümleri görüp kokusunu duyarsanız aklınıza tam 5 milyon lira getirebilirsiniz! “Ne diyorsun be adam?” dediğinizi şimdi duydum!
3800 şubesi olan PTT’ye 600 bin adet parfüm sipariş edilmiş ve karşılığında 5 milyon lira harcanmış! Varlık Fonu’na devredildikten sonra zarar eden PTT, zararın kokusunu bastırmak için sipariş ettiği bu oda parfümlerini kullanmak istedi galiba!
Keşke güzel ülkemdeki kötü kokular sadece PTT şubelerinden yükselseydi!
* * *
Kütahya’da ailesinin kayıp ilanı verdiği 31 yaşındaki Havva Kalkan, tren rayları arasında bulundu ama parçalanmış bir hâlde! Kimdi Havva Kalkan ve neden evinden çıkmıştı? Demiryolunda ne işi vardı? Haberdeki gibi tren mi çarpmıştı, yoksa kendisini trenin önüne mi atmıştı? Artık kimse onu merak etmeyecekti ve basitçe yapılan yerel bir haberin aslında ülkeye dair ne büyük bilgiler sakladığı bir gün anlaşılabilse her şey daha başka olabilecekti!
* * *
Herkes uykuda demiştik, mutlaka ayakta olanlar var. Mesela ben bu satırları yazarken radyoda Orhan Gencebay “Yokluk” şarkısını söylüyor ve şöyle diyor:
“Ben yokluğu yalnız bende sanırdım
Meğerse ne yokluk çekenler varmış!
Derdimi herkesten aman fazla sanırdım
Yoklukla yaşarken ölenler varmış!”
Aranızda yokluktan dem vuranlar var mı? Umudu 80 milyonluk piyango biletine bağladın biliyorum! Sen de haklısın ne diyeyim? Ah güzel insan! Kabahat sende değil, tüm umudunu senden çalıp seni piyango biletine mahkûm edenlerde! Ama bak radyoda Orhan Baba’dan sonra Müslüm Baba söylemeye başlıyor, iyi dinle:
“Dünya dolu malın olsa
Tutacak bir dalın olsa
Deryalarda yalın olsa
Bir gün sen de öleceksin!”
Bu babalar iyi babalardı ama şarkılarının sözlerini hayran kitlelerine ne kadar aşılayabildiler, işte ben de bu konuda emin değilim, yine de severek dinliyorum!
Bir yanda yeni yıl için kutlama hazırlıkları, bir yanda geçen yılların ömür takvimini bitirdiği gerçeğini bile düşünmeyenler! Ve arayanlar, bulamayanlar, tutunamayanlar, kayıp ilanıyla aranan, ömrünün baharındaki gençlerin ıssız demiryollarında parçalanmış cesetleri… Yok, hayır, bu tımarhaneden akıl sağlığını kaybetmeden çıkabilmek hiç kolay değil! En iyisi Ziya Osman Saba’ya başvurmak:
“Şu garip yeryüzünde anlaşılmaz ömrümüz…
Gelip yanı başıma boynunu büken öksüz,
Evlâdı gitmiş ana, siyah yeldirmeli dul,
Son kalan eşyasını mezada veren yoksul.
Fakirin iç çekişi, zenginlerin usancı.
Gurbete düşmüş yolcu, yolcu bekleyen hancı.
Şu anda yeraltına günahıyla gömülen,
Büyük tımarhanede kahkahalarla gülen,
Ölü, ölü yıkayıcı, hasta, hastabakıcı,
Allah’ım, cümlemize acı!..”
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.