BİR DOST
ALİ SAĞIR (13 TEMMUZ 2020 KÖŞE)
Yüzyılın ‘Kızılelma’sı Ayasofya’yı açmak
Hatırlarsanız; geçtiğimiz 18 Haziran tarihli “Ayasofya’yı kapalı tutmak” başlıklı yazımda Hz Fatih’in asırlar öncesinden bugüne uyarılar içeren vakfiyesine ve Üstad Necip Fazıl’ın gençliğe Ayasofya hitabesine değinmiştim.
Şükürler olsun ki; Fatih’in vakfiyesinde üzerine basa basa vurguladığı ‘bedduaların’ 86 yıl sonra milletin üzerinden kalktığını görmek nasip oldu.
…
“Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya…”
Şükürler olsun ki Üstad Necip Fazıl’ın; “Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem! Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk’ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler. Ayasofya açılacak… Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek… Ayasofya açılacak!… Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve herşey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak… Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak… Ayasofya’yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak… Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın… Sel yakındır.” şeklindeki sözleri 55 sene sonra da olsa yerini buldu.
…
MTTB’den bugüne Ayasofya davası
Aslında ilk ateş, 1965 senesinde Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) eylemleriyle, ısrarlarıyla yakılmıştı. 1100 yıllık Bizans kilisesi Ayasofya’yı, 1453’te binlerce şehit vererek İstanbul’u alıp camiye çeviren Fatih’in mirası, 481 sene sonra 1934’te “millete rağmen” ibadete kapatılıp müzeye dönüştürülüyordu. 1938’de Atatürk’ün vefatı sonrası geçilen ve adeta adı konulmamış bin ‘cunta rejimi’ni andıran İnönülü tek partili dönem boyunca cılız da olsa Ayasofya’nın mahzunluğu dillendiriliyor, ancak tek adam rejiminin baskıları altında sele karışıp gidiyordu. Nihayet ‘tek partili zulüm dönemi’ sona erip, Menderes’li ‘milletin uyanışı yılları’nda büyük fethin nişanesi tekrar hatırlansa da, 60 darbesiyle ülke bir kez daha karanlığa, suskunluğa gömülüyordu. Ta ki 1965 senesinde Milli Türk Talebe Birliği’nin öncülüğünde yakılan meşalenin tüm Türk-İslam Alemine yayılmasına kadar…
Peki ne idi bu MTTB?.. Kaynaklarda şöyle geçer; “Uzun yıllar yükseköğrenim gençliğine hitap eden MTTB, ilk olarak 14 Aralık 1916 yılında kuruldu. Millete hedef tayininde, gençliğin öneminin farkında olan cumhuriyetin yönetim kadrosu da resmî görüşü doğrultusunda örgütlediği MTTB’ye devlet olarak destek verdi. 1924 yılında, üniversite öğrencileri tramvay biletlerinde indirim için tramvay şirketini basarak eylem yaptı. MTTB adını ilk bu eylemde duyurdu. 27 Nisan 1927’de de, tüzel kişilik kazandı. MTTB, 1936 yılına kadar daha çok Türk Ocakları ile birlikte hareket etti. ‘Birlik’ adında bir dergi çıkardı ve Turancılık çizgisinde yürüdü. Hatta MTTB’nin simgesi bu yıllarda ‘bozkurt’ olarak değişti. ‘Vatandaş Türkçe konuş’, ‘Hatay’ın Türkiye’ye ilhakı‘, ‘Çanakkale Şehitlerini anmak’ gibi eylemleri de bu dönemde gerçekleştirdi. 1936 yılında izinsiz düzenlemiş olduğu “Hatay‘ın ilhakını destek mitingi” nedeniyle 22 Kasım 1936 tarihinde kapatılan MTTB, 1946 yılında on yıllık bir aradan sonra Edebiyat Derneği Başkanı Reha Köseoğlu, Hukuk Derneği Başkanı Tahsin Atakan, Tıp Derneği Başkanı Rehai İslam tarafından, merkezi İstanbul‘da olmak üzere, ‘Türk Talebe Birliği’ adıyla tekrar kuruldu. Bu tarihten 1980’e kadar pek çok farkı görüşü içerisinde barındıran bir öğrenci hareketi olan MTTB 12 Eylül darbesi sonrasında diğer tüm sivil toplum kuruluşları gibi kapatıldı. 27 Mart 2008 tarihinde ‘Talebe Birliği Federasyonu’ adı ile yeniden kurulan MTTB hâlen faaliyetlerini devam ettiriyor.”
1965 senesinde Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılması için büyük mitingler düzenleyen Milli Türk Talebe Birliği, ‘Yüzyılın Kızılelması’ kabul edilen bir davanın öncü hareketlerinden olmakla birlikte, bugün tam 86 yıl sonra sona eren zulme karşı başkaldırının da mimarı olmuştur.
…
Köşe başlarındaki asalaklar
Geçtiğimiz Cuma günü Ayasofya’nın 86 yıllık zincirlerini kırarak tekrar ibadete açan yargı kararının ardından bir kez daha gördük ki; böylesine büyük kararlar alınırken, kimin, nasıl aldığından çok kimlerin üzüldüğüne, nefretini kustuğuna da dikkat etmek gerek. Milletin boynunu büken zulmün sona ermesinin ardından Yunan’ı, Rum’u, Rus’u, Avrupalısı bir olup tehditler savurur oldu. Bunlar elbette beklenen tepkilerdi. Lakin hani şu içimizdeki “zulüm 1453’te başladı” kafasındaki zevat var ya… İşte asıl üzerinde kafa yorulması gereken mevzu bu. Daha mahkeme kararı açıklanır açıklanmaz köşe başlarını tutma telaşına düşen bir avuç asalak, binlerce yıllık geçmişe, ecdada, devlete ve hatta millete olan kinlerini kusmak için birbirleriyle yarışıyordu.
Ayasofya, sadece bir binadır aslında. 1100 sene kilise, 500 sene de cami olmuş büyük bir mimari yapı. Doğrudur; bu açıdan bakıldığında tarihi olmasından öte çok da bir anlam ifade etmiyor. Yurdun dört bir köşesinde nice tarihi yapılar mevcut. Lakin Ayasofya’nın üst üste konmuş taşlardan, etrafına dikilmiş minarelerden ibaret olmadığını, binlerce yıllık bir ideal, bir ‘Kızılelma’ olduğunu idrak etmek için önce bu milletle aynı kanı taşımak gerek.
…
2 gün sonra 4’üncü yılına varacak olan 15 Temmuz darbe girişimi sırasında göğüslerini siper ederek toprağa düşen şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize şifalar diliyorum.
Kendinize, ailenize iyi bakın, sağlıkla kalın…
© 2020 Doğrusöz Gazetesi. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.